14 Ocak 2012 Cumartesi

MELANKOMİK NOTLAR - 17


Alt katımdaki dairenin kapısını çalıp “afedersiniz, gerçeklik duygum sizin balkonunuza düştü, alabilir miyim mümkünse?” diye soracağım bi gün. Gerçi konu ne olursa olsun her cümleye “ben zavallı yaşlı bir kadınım” diye başlayan çatlak orada oturduğu sürece gerçeklik duygum hakikaten düşse bile gidip almam da…lafın gelişi işte. Tansiyonum düşerse alırım ama:p

“Özlemek” ne acayip kelime. Heceleyerek anladığınızda bir şeye özünü katmak manası çıkıyor ki asıl anlamıyla ilgisi yok. Bizim memlekette (hayatım boyunca sadece 3-4 saat gördüğüm bir şehir  ama her nasılsa bizim memleket) “göresmek” derler ki çok daha mantıklı bir kelime, göresi gelmek işte. Peki insan hiç görmediği bir şeyi-kişiyi özler mi? Teknik olarak olamaz gibi, “istemektir o” demek lazım belki ama adam özlüyor işte hiç görmediği o şeyi. Tanışıklıkları bilinmez eskilerden midir ki?

Öyle güzel kar yağıyor ki içimde bir şeyleri kaçırıyorum hissi uyandırıyor! Seyrettim yeterince ama sanki hep seyretmeliymişim gibi. Bir yanım da makineyi kapıp fotoğraf çekmekten bahsediyor…bilemedim valla, ama böyle sıcakken…daha iyi sanki:)

Yahu o alt kat balkonuna libidosu falan da düşebilir insanın! Daha fenası da var, gönlü düşer! Aptal bir kelime esprisini zorlamamak lazım böyle! “Gönlü düşmek” de pek güzel bir tabirdir bu arada ama gavurların “falling love” dedikleri “aşka düşmek” daha güzel. Gönlü düşmek’te  içinden bir şey çıkıp oturur gibi gidip bir yerlere düşüyor ama aşka düşmek’te komple sen düşüyorsun! Düşerken de yer çekimi ivmesine tabidir insan, iradesi kullanım dışıdır. Yerçekimini aşka benzetmem boşuna değilmiş demek, nereden bakarsan bak benziyorlar.
Falling Love diye film de var. Belki tabiri sevmem filmi çok sevmemdendir. Meryl Streep (kurulduğu zirvede tek başına oturan, bakınca insanın içine doğrudan kayıt yapan benzersiz yüce varlık) ve Robert De Niro çok, pek çok enfestir o filmde. (“Doğrudan kayıt yapmak”  tarifi bana ait değil, anlatacağım onu da bir gün.)

Kar hala muhteşem yağıyor. Şitaiyeyi boş ver önüne bak, çayını iç.

Lapa lapa yağan karı seyrederken dinlenesiler:        
Vivaldi, dört mevsim. Sadece kış bölümü değil, komple.

Ülen balkondaki yaseminler donmaz di mi?! Neden donsunlar dış mekan bitkisi onlar…di mi? Aman nebliim ben!
Bu balkon da ordan burdan girmeye başladı mevzuya, lüzumsuz balkonik konsantrasyonlardayım galiba…geçelim. Donmaz zaten hem onlar!

Hastayım şu Fırat’a :)

Şu ana dek bir ayda en fazla 10 yazı yüklemişken bu ayın daha yarısı bile dolmadan 8 yazı olmuş! Kudurdum mu ne!

2 yorum:

  1. Yaseminlere bir şey olmaz. Buradakilerde daha çiçek var hem. Üşenmedim her bağlantıdaki şarkıları dinledim.Ussaz Saz Semaisi âlâ güzelmiş.

    Yalnız kış depresyonuna girip gariban hanfendilere,balkonlarına filan laf söylemeniz yakışık alıyor mu? :)

    YanıtlaSil
  2. Aman ne gariban ne gariban! Sesini bir kez duysanız böyle demezdiniz.
    (Yüzünü hiç görmedim (çok şükür) ama sesini birden fazla kez duydum.)

    Ross Daly abimiz fevkalade güzel bir insandır.

    Bir üstteki yazı sizin için efendim.

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...