29 Haziran 2014 Pazar

MELANKOMİK NOTLAR - 21

Dünyanın dışında,
Gecenin üçünde,
Hayatın hiçinde,
Farklı bir biçimde,
Çok yanlış işler içinde.
Ve yine de ve üstelik,
Kaderini  öpmeye her daim razı olan hep sen değil miydin?


Kadınlar ilk evvela ve her zaman güven ister, fıtratları böyle... fakat kendileri güvenilir olmak zorunda değildir.
Ve "hayırlısıyla mutlu bir yuva kurmak" için yıkmayacakları şey yoktur.

Antep Havaalanı'nın kapısının önünde kaldırıma çökmüş sigara içiyorum. Kalabalık bir grup sökün etti dışarı, bir kısmı uçaktan inmiş bir kısmı da karşılama ekibi, kim gelmiş kim karşılamış seçemiyorum fakat grup belli ki yakın akraba. Kucaklaşmalar içeride yapılmış olmalı ki dışarıya sarkan ayak üstü acele sohbetlerdi sadece ve bitecek gibi olmadığı da belliydi, tam da bu yüzden bir genç herkese hitaben "haydi yeriyin çay içek!" dedi. Grup hareketlendi... peşlerinden gidesim geldi! Bir davet ancak bu kadar güzel ve sıcak olurdu çünkü.
Grup benim kadar ince düşünmemiş olmalı ki dertleri  derhal kimin hangi arabaya bineceği oldu, davetin yüksek zarafetine ve tahrik gücüne tamamen biganeydiler çünkü içindeydiler. Sadece ben etkilendim yani... ama çayı onlar içmiştir.

Bir filmde "hayal kırıklıklarının baş kenti" diye bir ifade vardı. Saçma! Hayaller kırılırken coğrafi ayrım yapmazlar ki... en büyük hayal kırıklığı da herkesin kendine ait olanıdır.

Bir kedi edinmeye kadar verdim. Tez zamanda olacak bu iş.

Söylenecekler arttıkça söylenenler azalıyor.


Bu Antep'liler insan değil bu arada, böyle baklava mı yapılır anasını satiim, adamı dinden imandan çıkarır! Evde kutuyla baklava var ve aklım fikrim kutuda. Tek tek tırtıklayarak bitireceğim sanırım. Yuh!

20 Haziran 2014 Cuma

ROSEMARY'NİN BEBEĞİ

Ya da veya veyahut,
Hem mil pardon hem bilakis,
Ve sayın sen ekselansları;
Ve zıkkımın dibi ve kökünün en kökü.

Ya da veda veyahut,
Umut.
Bir dilek tut,
Okyanusun karası ve dibinin en dibi...
Şimdi unut.

Ve saklı koyda saklar, insanlıktan kalan son insanlığı...insanlar.
Ve saklı koyda saklar insanlıktan, kalan son insanlığı...insanlar.

19 Mart 2014 Çarşamba

SÜRÜKL

Kalmak istediği halde kalamazken gitmek istediği halde gidemeyenler artık bütün kalamaz.

Yaşamlar, yaşanmışlıklar var… hikayeler, hikayeler, anılar, ucu bir yerlere uzanan,uzanmayan... Yaşananlara dair işte hepsi. 
Ölünenler var bir de. Onlar anlatılmaz. Ölmüştüm mesela bi keresinde ve öpülmüştüm çok yoğun. 6-7 senesi var, önce sabaha karşıydı sonra sabah, kapı çalmıştı, uykumdan uyanıp açmıştım, bıçaklanmıştım galiba. Bir şeyler bir şeylere karışmıştı. Şaşırmamıştım. Öldüm işte sonra, nesini anlatayım, sabahtı, sonra gece, sonra gene gece. Eksik parçalarını arayan ölüler eksik parçalarını bulamaz gece karanlığında. Zombi hikayesi gibi evet ama rating yapmaz. Ne kimsenin anlatmaya takati olur ne kimsenin izlemeye tenezzülü. Hikaye anlatmayı sevmez ölüler.

Didaktik not: Paradoks falan yok. Dramatize edilmesi lüzumsuz mekanik bir ölümdür yaşanan. O meşum vakit erişince hayat senden parçalarından birini ister. Hangi parçandan vazgeçersen vazgeç sonuç değişmez. Giden parçaya ağıt yakar kalan parçaya düşman olursun. Kalan parçaya "sen" derler, sen artık sadece bazen "sen" olursun.

24 Şubat 2014 Pazartesi

BAKLA

Öyle yapmayalım biz.
Tamam bekleyelim ama az. Gidelim ama sadece biraz.
Bir dakikamız miş gibiyse kalanı öyle olmasın. Göğe de bakalım tamam ama altında durmayalım.
Öyle yapmayalım.
Kaderimizi mesela... tekmelemeyelim. Herkes de biliyor ki dünya kokuyor bu  yer ve hanımeli böyle kokmaz. Herkes biliyor işte, sen de bil.
Bütün boş şişeler yerine, haah, kırık vazolar da çöpe ve  çöpler de burda dursun. Sen durma orda, yorulursun.
Kışın ortasında bahar yaşamak çiçek öldürür, yapma öyle. Dur bak, tam şu kenarda dur. Ay'dan gelen tren bu değil, bekle. Bak kömürlüğe benziyor dışarısı, yağmur mu değil mi belli değil bir şey yağıyor ama ne? Bir dünya bu tarafa bakıyor, bir başkası çok başka işler içinde ve bir çok dünya bizden habersiz. 

Ne! "Baklamız kalmadı mı dün geceden?" Olsun, sevmem zaten.

17 Şubat 2014 Pazartesi

KOŞ PİKAÇU !

Bir ömür her türlü geçer.
Leyleğinki laklakla mesela. Acılar içinde, keyifler peşinde, olana "eyvallah" diyerek ya da demeden.
Bazısının tamamı bir kaç dakikadır, bazısının anlamı, bazısınınsa kalanı o kadar bile etmez.
Oynayarak, oynanarak, hiç oyunsuz, şaka gibi ya da  lüzumundan fazla bir ciddiyet içinde.
Yahut can çekişerek mesela, 80 yıl can çekişenler var.
Her türlü geçer bir ömür. Bitmesi beklenmez ama beklerken biter.

"Görmüyor musun Sophie, ölüyoruz!"
Görüyoruz.

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...