8 Ağustos 2012 Çarşamba

BİRKAÇ FOTO - 3

garipçe
edirne
iznik

iznik

çatalca

muğla
büyükçekmece

çerkezköy

dubai

tekirdağ
manyas
dubai
dubai
muğla
muğla
iznik

7 Ağustos 2012 Salı

HAYAT BİR NEYE BENZER?

-          Bir Savatage şarkısına?
-          Eh, mümkün, iniş-çıkışları, anidenlikleri, beklenmediklikleri benzer. Gürültüye sarılmış hüzünleri de benzer. Ama Savatage şarkıları gibi güzel değil hayat.

-          Bir Kemal Sunal repliğine?
-          Eşşoğleşşek? Evet olur.

-          G.tüme?
-          Oha!
-          Bazen benziyor ama gerçekten de…
-          Bilmiyorum, görmedim.

-          Yeknesak ve pırıl pırıl çalan bir piyanoya?
-          Alakası yok!

-          Bir ayna alım satımına?
-          Şiir o be!
-          Benzemez mi ki şiire?
-          Benzemez.

-          Kış ortasına denk geldiği için hiçbir işe yaramayan 15 tatile? Tamamen evde geçtiği için akşam vakti burun sızlatan ardışık tatil günleri kalabalığına?
-          Kesinlikle! İyiydi bu afferim. Böyle şeyler bul işte.

-          Hımm, o zaman misafirlerin yanında şımaran çocuğun “misafirler gittikten sonra korkusu”na da benzer.
-          Benzer ne demek, ta kendisi! İyi gidiyorsun devam et.
-          Neden beğendin bunu bu kadar?
-          Çünkü “misafirler gittikten sonra korkusu” misafirlerin oturdukları güzel  zamanları da zehirler, gittikten sonrası zaten bok…fırsat elde iken ikirciksiz bir mutluluğa cesaret edemeyip mutsuzluk kapıyı çalınca tereddütsüz mutsuz olmaya güzel bir örnek bu. Hangi yetişkin çocukluğundan fazla yaramazlık sebebiyle pişmanlık duyar ki?..

-          Alınamadığı için ukde kalmış bir çift çizmeye benzer mi hayat? Aşık olunmuş bir çift çizme…
-          Niye alınamamış?
-          Ne bileyim, para yokmuş mesela…ya da ihtiyaçlar hiyerarşisinde yeteri kadar üstte değilmiş.
-          Peki ilk görüşte mi aşık olunmuş yoksa alınamadığı için mi iyice kıymete binmiş?
-          Fark eder mi?
-          Etmez…
-          Peki ya benzer mi hayata?
-          Iıh, benzemez.

-          Doktor yazısına?
-          Çözülememezlik bakımından diyorsun…eczacılar okuyabiliyor ama, hayat doktor yazısıysa eczacılar kim?
-          Çözebilen birileri tarihin her döneminde vardı… istisnai bilgeler onlar.
-          Sana bir sır vereyim mi? Eczacılar da tam okuyamıyor o reçeteleri, ilaç isimlerini ezbere bildikleri için benzetiyorlar, şekil gibi yani onlar için o yazılar.
-          Yiyor mu yoksa bizi bu eczacılar?
-          Yoo, sonuçta yanlış ilaç vermiyorlar ki…
-          Yani?
-          Bilgeler de okuyamıyor ama ezbere çözümleri de yanlış çıkmıyor çünkü hiç kimse daha önce yaşanmamış bir derde yakalanmıyor, ellerinde katalog varmış gibi düşün.
-          Dert yeni icatsa?
-          Çuval.

-          Kolaya?
-          Ne bakımdan?
-          Başlangıçta heyecan vericidir ama kısa sürede gazı kaçar.
-          Hımm, uygundur, benzer. Mideye de iyi gelmez hem.
-          Hangisi, kola mı hayat mı?
-          İkisi de.

-          Patlak araba tekerine?
-          Yuh, ne alaka?
-          Patlamış ya işte, o bakımdan.
-          Benzemez inşallah!

-          Peki patlak topa?
-          Plastik mi top?
-          Plastik olsun.
-          Benzer.
-          Meşin topsa ya da basket topuysa?
-          Benzemez.
-          Bu top ayrımı neden? Neden önemli topun cinsi bu kadar?
-          Plastik top patladıktan sonra da yerlerde tepiklenir daha bir müddet. Hatta ben çocukken bir plastik topun patladıktan sonraki kulanım zamanı patlamadan öncekinden fazlaydı. İyice kullanılmaz hale gelince de ortadan keser kafaya şapka yaparsın. Ama meşin top patladığı anda topluk kariyeri sona erer, o artık bir top değil cesettir.
-          Hayat zıplamasa bile top olabilecek eşyalarla doludur yani.
-          Hayatında gerçek top gibi zıplayan kaç top var?
-          Çok az…

5 Ağustos 2012 Pazar

FİNOLARCA YAŞAMAK


Söyleyeceğim şeyler var ama söylemeden unuturum belki. 
Söylemeyi unutur da söylemem yani ya da ne söyleyeceğimi toptan unuturum ne güzel…belki.
Sonra “nasıl desem”ler var yerlerde ve ne kadar çok parçalı olarak ne de çok saçılmış değiller midir her yere?

Bir varmış bir yokmuş. Kararmış ve kokmuş…dünyamız.
Hayır hayır öyle değil, bir şiir bu zaten hem benim de değil…

Beklesem bir kenarda (en kenarda, şurası mesela!) diyececeğimi henüz dememişken diyeceğimi unutmuş olmak ümidi ile beraber…yani…unutmayı beklesem…beklediğimi unutsam…yahut sadece beklesem…hey bağırma bana iç ses öyle içerden içerden!.. çünkü bir sabah böyle olmamalı…sabah olmalı ama böyle olmamalı…yani.

Saat çok sabah şu an ama çok da sıcak bir taraftan, sabah gibi mi değil gibi mi hiç de belli değil! Sonra şu tekrarlarla kulağıma dolup duran  parça var, (http://www.youtube.com/watch?v=FJRcTvvQU0Y) sanki sabahı betimler veya karşılar  gibidir ama daha  çok yeni yürürlüğe girmiş bir iklime benzer. Evet, odanın ortasında durmadan yürürlüğe girmektedir düzgün silinmemiş bir dudak boyasının kenarından sekerek, kurulup da tutmamış turşular gibi tutmamış hayallerin üstüne basıp zıplayarak…sanırım.
(Evde kalmış bir kızın az kullanılmış hayalleri olabilir bunlar belki ben nerden bileyim, bu sabah eşkaller karışık ve çok sıcak)

“Kötü insan” diye “kötülük yapmada iyi” insana deniyorsa bu insan şimdi iyi midir kötü müdür? Ya da hem iyi hem de kötü müdür? Ne kötü ne değil? Saçma biliyorum ama bir yandan da mis gibi paradoks işte, diyeceğini demeyi unutturmaya bire bir…saçma ama gereksiz değil yani…ama unutmadım.

Yaşamaya kafayı takmış insancıkların (hem çok yaşamaya takmış hem yaşamaya çok takmış, giderek daha da çok takmış, takması çoğalmış insancıkların) çığlıkları ve tırnakları tamamen uykudadır şu an… çünkü hem sabah çok erkendir hem de pazardır şu an… ve bütün  kalleşliklerini, komplekslerini, aç gözlülüklerini, yalan söylemelerini ve ibneliklerini akşamdan takma dişlerini koyar gibi koyduklarını biliyorum bir bardak mecazi suya.
Şu an, oldukları insan olmaktan muaf olduklarını biliyorum çünkü şükür ki uyuyorlar .

Diyeceklerim vardı henüz demedim ve unutmadım…ama söylemeyeceğim.

Yaşamaya hüküm giydiği için zavallıdır insancıkoğulları (ve kızları)çünkü her yaşama  belli bir müddet içindir ve bir çok şeye bıraktıkları diş izleri yüzlerinde de gayet belirgindir. 

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...