15 Şubat 2011 Salı

KİŞİSEL POZİTİFLİK MANİFESTOSU

Yanında durduğun, peşinden gittiğin, peşinden gelmesine ya da yanında durmasına izin verdiğin kişiler, işler, değerler, alışkanlıklar, kurallar, şeyler;
&Sende daha iyi bir insan olma isteği uyandırmalı,
&Sende daha düzgün hatta düzenli olma isteği uyandırmalı,
&Sende kararlı bir “bitmesin” hissi uyandırmalı,
&
Bu şartları sağlayan şeyleri kendine yakın tutmak ne kadar önemliyse bu şartları sağlamayan şeyleri kendinden uzak tutmak da o kadar önemlidir,

Hiçbir şey için geç değil, Shakespeare tiyatroyu ilk gördüğünde 40 yaşındaydı, hiç eğitimi yoktu, henüz bir öykücük dahi yazmamıştı,

Şüphe seni korur asla ondan vazgeçme ama şüphelerinde isabet kaydediyorsan oradan uzaklaş,

Arada kalma, asıl cehennem araf’tır, en kötü karar kararsızlıktan iyidir,

Kimseyi kınama,

Gereğinden fazla mesai yapan organlarına “n’apıyosunuz lan siz!” diye fırça çekmekten çekinme, korksunlar senden. Kalbin ya da beynin hiç fark etmez, tenzil-i rütbeyle tehdit et onları, hatta gerekirse çek fişini gitsin,

Ketum ol,

Yaptığın her şeyi gözlerin açık yap. Kendini tutmaya prim ver.  Hazzı erteledikçe, yapmak istediğini yapmadıkça, içinden gelene mani oldukça daha kişilikli, daha yüksek ve daha rahat olacaksın. Feragatten çekinme, prensiplerine sahip çık. Bunlar anı yakalamaya engel değil asla, anı yakala,

Marazi durumlar saridir…Asla unutma,

Muvazenesizlik de saridir, uzaklaş,

Yaptıklarını gizleme, gizleyeceğin şeyleri yapma,başkalarının gözünden nasıl göründüğünü anlamaya gayret et. Ama her şeyi söyleme, söylenebilecek şeyler de tıpkı söylenemeyecekler gibi içinde kalsın kısmen.  Bu kurala tamamen uyacağını, gizlemek zorunda olacağın bir şeyi asla yapmayacağını iddia etme sakın, bu tanrıyı oynamak olur, kusurlu bir kul olduğunu göz ardı etme asla, ara sıra kaçamak yapmak iyidir ama abartma,

Demagoglardan ve inkarcılardan uzak dur,

Uyku düzeni önemli,

Eser üret,

İşini daha düzenli ve daha sıkı takip et,

Susmayı öğren, hiçbir şey için geç değil,

Unut ama unutma, unutma ama unut, unutmak da hatırlamak gibi nimettir, her ikisini de kullan,

Aptal yerine konulmaya da izin verme, göz göre göre aptallık da yapma. Kimse sen yokmuşsun gibi yapamaz, senin olmadığın yerde kimse yoktur,

Dünya üzerinde 7 milyarın üzerinde insan var, unutma,

Merhametten vazgeçme, hoyrat olma,

Herkes kendince değerlidir, sen de öylesin, değerini bil, değerini bilenlerin değerini de bil, sadece değerini bilenlerin değerini bil, değersizlere “değersizsin” diyecek kadar bile iltifat etme,

Ekmek hamurundan pasta olmaz,

Defterinde tüketemeyeceğin kadar beyaz sayfa var hala, kullanmaktan çekinme,


Miktar-ı kafi nisbetince izan göster, daha fazla değil, aksi türlü eksilen olursun,


Ataletin yanında durma, yanında durmasına izin verme,


Öfke değersiz değildir, hak etmeyenlere yöneltme,


Kendine hesap ver, kendiyle sohbet etmeyenlerle sohbet etme,


Hiç bir şey her şey olamaz, bir eksik her şey de hiç bir şey olamaz, 



Her şey anlamını zıddında bulur, kötü iyiye tahvil olmaya mahkumdur, sinüse itaat et.


Nasıl olsa öleceksin, relaks…

14 Şubat 2011 Pazartesi

AŞAĞI DİYEBİLMEK İÇİN ÖNCE SEÇİM YAPMALISIN

Bir fahri adli tıp doktoru ya da sigorta eksperiymişçesine lüzumsuz aritmetikler içinde olmaktan fayda gözetilmediği aşikar ancak sonun bulunması beklentisi de bir o kadar irrasyonel çünkü yer çekiminin ünsüz kardeşi yer itimi belirleyici olmaktan uzaklaştırır seni, buna “zaman” denir. Anlaşılması zor bir 4. boyut hakimiyetidir bu, anlaşılması büyük lükstür, fizik kimin neyi ne kadar bildiğini önemsemeksizin doğru bildiğini yapar. Ram olan özgür kalır, direnen eksilir. “İşte” diye başlayan bir cümleyi kurmak için bir ömür harcanır ama o “işte”nin cümlenin başına gelip oturamamasının sebebi çok zaman yıldızların ya da başka bir şeylerin birbirlerine göre konumlarının uygunsuzluğu değil şahsına ait bir takım konumsal uyumsuzluklardır. Çok kişisel gelişimvari oldu son cümle ama doğru söze de “doğru” demek lazım sevimsiz de olsa.
Zaman ülkesinden kopup bağımsızlığını ilan etmiş bir an parçasında dahi olsa “işte”li bir hüküm cümlesinde yaşamış olmak ölünürse eksiksiz ölmüş olmanın gereği midir, şartı mıdır? Şüphesiz bir var olmanın bedeli bir ömür müdür hatta bir ömür yeterli midir? Bu muydu Faust’u bedbaht eden melal, aptal Byron neyin peşindeydi ki hakikaten, Hedon’un en iyi müridi olmak imtiyazını yakalamışken ilgisiz bir coğrafyada ilgisiz milliyetler arasında kalarak genç bir terk-i diyar neyin nesiydi? Anlamsızlıklarda anlam bulmak belayı satın almak eğilimimizin en temel tezahürlerinden sanırım. Lüzumsuz aritmetikler yaparak üstüne zarar eden en zeki ve en akılsız eşref-i mahlukata tabi olmanın kaçınılmaz faturasını ödemek de isteğe bağlı değil…sanırım. İçimizde Sade'ın lanetini taşıyoruz belki de. Bu kadar çok kelimeden bir tek anlamlı cümle oluşturamadan mı gideceğiz?
Ve zillet....yönü nereye doğru bir kelimedir?

11 Şubat 2011 Cuma

SURET-İ NADİM


İnsan kendisine söyleyemediği şeyin gerçek olmamasını murat olarak ediniyor. Bu muradına ulaşmak için de o hoşuna gitmeyen şeyin gerçek olmadığına inanmak istiyor. Gerçek olmadığına inanmak için de başkalarını gerçek olmadığına inandırmaya çalışıyor. Sözgelimi şişko olduğundan rahatsız olan biri şişko olmamayı murat ediniyor ve kendini buna inandırmak istiyor… Şişko değil de balık etli olduğunu, kendisine balık et halinin gayet yakıştığını başkalarından duymak istiyor, duymak istemekle kalmayıp onları böyle cümleler kurmaları için teşvik ediyor. Başkaları söylerse kendisi daha çok inanacak çünkü…Bir de “evet şişkoyum ama kendimi böyle seviyorum ben” kandırmacası var. Sürekli şişkoluğu ile alakalı espriler yapıp bu haliyle barışık olduğunu göstermeye çalışan birilerine herkes rastlamıştır. Bu şeylerin kısa ismi kompleks ve kompleksle baş etmenin tek doğru yöntemi yüzleşmek ve çaba sarf etmek. Aptal şişko esprileriyle kendisiyle nasıl da barışık olduğu gösterileri yapmak yerine, aynada “evet şişkoyum ama ben kendimi seviyorum” alıştırmaları yapmak yerine “evet şişkoyum, rejim yapmalıyım, hem daha sağlıklı olmak için hem de daha hoş görünmek için.” dendiğinde çözüm kapısının önüne ulaşılmış olunuyor…Ama kapıya varmak işin sadece başı, kapının ardında zahmetli bir rejim bekliyor…

Yüzleşmek için cesaret, çaba sarfetmek için irade gerek. Sıkıntıya talip olmak sanıldığı kadar kolay değil. İradenin hazzı erteleyememekle kanlı savaşını içinde yaşamayı kimse istemez, lanetli bir iç savaş bu…

Anı yaşamakla hazzı erteleyememeyi birbirine karıştırdığı için carpe diem’in “asla pişman olma” diskurunu tersten anlamak sık karşılaşılan ve kıyıcı kişisel gelişim endüstrisinin çarkları dönmeye devam ettikçe de karşılaşılacak bir durum. Yüzleşme insanın kendisiyle hasbihal etmesidir, asıl kendini sevmedir, kendine gelmedir, bütün olmadır.

Pişman olduğum o kadar çok şey var ki. Benden başka kimsenin bilmediği gizlemelerim var. Söyleyip düzeltmediğim yalanlarım var. Bir aynayla uzun uzun sohbet etme ihtiyacındayım. Bütün değilim, 2 ya da 3 parça da değilim parça parçayım. Parça parça olmamın asıl sebebinin iki önemli organım arasındaki büyük iç savaş olduğunu da göz ardı edemem, gizlemelerden çok bu iç savaş büker beni kabul ama sebeplerin sonuçlar yanında önemsiz sayılması gerektiği bir durum bu. Parça adedim çevremdekilerin parça adedi ortalamasının da çok altındadır, çevrem paramparça pinçik olduklarının farkında olmayan insanlarla dolu…Ama bu beni rahatlatmamalı, bütünleşmek adına çalışmaktan geri tutmamalı, dibi benimkinden daha kara tencereler rehavet üretmemeli.

Ve bu “meli, malı” lı cümleler çok sevimsiz…Hiçbir şey yapmasam bir araya gelir miyim ki? Gelsem keşke…Uyusam çok uzun, tek parça uyansam…Organlarım dost olsalar hatta anlaşsalar, birbirlerini anlasalar...Yekpare yalnızlığımı yakalasam saçından , çevirsem yüzünü, öpsem...

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...