27 Eylül 2011 Salı

ALTERNATİF SÖZLÜK


Orman kanunu : Seveni döverler, döveni severler.

Beni seviyor musun? : Sana yatırım yapmayı düşünüyorum ama ileride kar getirir misin kestiremiyorum…Kooperatife girmek gibi bir şey.

Biz müşterilerimize partner gözüyle bakıyoruz : Üstte olmak isteriz.

Kahrolsun faşizm : Akdeniiiiz akşamlarııı.


Paralı yol : Her tarafına paralar saçılmış yol, hem gidip hem topluyorsun. Müzikhol işletmeciliği böyle bir yol mesela, iktidara yakın müteahhitlik de öyle :p

Tiptop : Araba lastiği yaması. Büyük delikler için. Normal sözlük anlamı (NSA) da böyle.

Seni gidi seni : Seni dümbük seni. (NSA) 
Dümbük : Pezevenk. (NSA) 
Pezevenk : Muhabbet tellalı. (NSA) 
Muhabbet : Sevgi. (NSA)

Senin iyiliğin için : Pasif agresif olma ihtimalimi göz ardı etme.

Tamam ama… : Seni dinlemedim, seni nasıl ikna edeceğimle (ya da kandıracağımla, aynı şey) meşguldü kafam.

Sezen Aksu duygusallığı : Yalan anasını satiim.

Neden sordun? : Cevap vermek istemiyorum.

Arkadaş kalalım : Başkalarıyla sevişme hakkım saklı kalsın.

Seni seviyorum ama... : Başkalarıyla sevişme hakkım saklı kalsın.

Ben aslında… : Eziğin tekiyim.

Hep yanında olmak istiyorum : Zokayı yutmuş insan nidası. Gizli-alternatif manası olamıyor bu cümlenin, ne yazık ki olamıyor!

Ucuzluktan aldım : Aslında çok pahalı.

Festival filmi : Entel çekirdeği.

Tarkovski'ye selam çakma : Bi çeşit egosal veba.

Zaten : Şimdi söyleyeceklerim haklılığımı ispat etmese bile haklıyım.

Sen zaten… : Sözlerini çürütemem ama seni çürütürüm.

Biz size döneriz : Dönmeyiz,

2 yıl garantili : 2 yıl dolar dolmaz bozulacak,

Müşteri odaklıyız : Yavşağız ama sadece gerektiğinde yavşarız.


Başka NSA’lar:
Muayyen: Belirli,
Sittin sene: 60 sene,  
Bıldır : Geçen yıl,
Lütuf : Kendisinden büyük birinden alınan iyilik,
Lütfen : Sen benden büyüksün, istediğimi yapar mısın?
Gazel : Dökülmüş çam yaprağı,
Kutlu : İçinde kut olan,
Kut : Gök Tanrı’nın hakana verdiği ülkeyi yönetme yetkisi,
Eğri : Doğru olmayan,
Eğik : Bahis konusu bir başka doğru ile (referans doğru) paralellik arz etmeyen doğru.
Orospu : Para karşılığında karşı cinsle seks yapan kişi,
Kaltak : Bi bana vermedi,
Mutlu : İçinde mut olan,
Mut : Mersin’in bir ilçesi.

20 Eylül 2011 Salı

AKSİ ZAMAN


Bir şarkı vardı şimdi unuttum, bir şeyler bir yerlerden ve hepsi birden içimden geçiyordu…gayet uzun ve uzunluğundan da hızlı hareket eden bir tren gibi içimden bir şarkı geçiyordu. Bütün zamanlara aynı anda değen bir an kadar gerçek ve oldukça da ağır işleyen bir anda içimde bir şeyler hep başka bir şeylere deyip geçiyordu.

Her şeyin ilk hali telaşsızdı ve telaş arttıkça her şey önce birden fazla şeye sonra da hiçbir şeye dönüştü. Notalar geldikçe melodi gitti, renkler şişti ama silikleşti içimdeki anlamadığım bir şeyler. Tarifsiz anlamalarım lanetli bir hece kitabında (kartonu muydu yoksa) küçüldü, anlamlı belirsizliklere dönüştü. Evet, elbette ki daha anlaşılırdı kelimeler, adlarının “kelime” olduğunu öğrenmeden önce…ve yazı henüz benim için icat edilmemişken.

Bir şeyleri kabullenmenin şartı o şeyleri bir yere sıkıştırmak… ve o şeyle mülkiyet bağlantısı kurmak için de düzgün tekrarlara ihtiyaç var. Kalabalık, tekrarı sever. Sıraya koyamadığını tekrara zorlar ve meşum bir tekrar adedinden sonra (n) evcilleşen hayvanlar gibi evcilleşir, sırasına geçer her şey. Kocayınca köpeklere maskara olan kurt gibi maskaralığın tarihini de evcilleşmiş harfler yazar. Şanlı dünya tarihi böyledir.

Doğa jogging ve mangal yapmak için kullanılan bir şeydir. Bir antilopun doğası yakalanıp mangala tıkıştırılamayacak kadar hızlı olduğu için de sosyal bilgiler kitabında “geçim kaynakları” hanesinde hiçbir antilopun ismi geçmez. Geçim kaynağı koyundan olur. Koyun doğasında gönül rahatlığıyla jogging yapabilir insanoğlu, koyun rahatlıktır. Koyun diye tek kelimeyle geçiştirdiğimiz anlamı belli varlığın etini kullanarak yaptığımız yemeklere çeşidine göre bin farklı kelime kullanıyor oluşumuz da teknolojimizin görkemli zaferlerindendir.

Anlamanın sebepsizlikten başladığını ve anlamın sebeplere sığıştırılamayacağını bilir haldeyken bilemez olmayı “entelektüel destanımız” diye sevip parlatan sevgili abilerim, ablalarım ; emin olunuz ki sizin için de üzüleceğim. 

9 Eylül 2011 Cuma

ETEKET

Otopsi raporuma bakarak hakkımda çok şey öğrenebilirsiniz ama o raporda yazmayanlar da var.

Çayı şekersiz içtiğimi yazmaz mesela o rapor. Elimde olup da okumak istediğim ama nedense bir türlü okumadığım kitapların da, okumayı vakit kaybı saydığım ama (yine nedense) sonuna kadar okuduğum kitapların da listesi olmaz o raporda.
Otopsi raporları insanların iç geçirmelerinden bahsetmez. "Kırılmışlıklar-yanılmışlıklar-eksik kalmışlıklar" gibi satır-sütunları yoktur.
Adımı kocaman kocaman yazarlar tepeye muhakkak ama adımı sevip sevmediğimi yazmazlar. Gerekli dikkat edişlerim, gereksiz öğrenişlerim, gerekmeden hissedişlerim, gerekliliği “kim bilir” tereddüt edişlerim de yer almaz o kirli a4 kağıdında. (Yazılarla kirlenmiş a4, yoksa beyaz kalmış kısımları poşet dosyanın içinde gayet de temiz beyazdır)


Kalabalık bir belediye otobüsünde “pardon fazla umudu olan var mıı?” diye seslenmek istediğimi, abonman bileti büyüklüğündeki bir umuda karşılık tüm gururumu teslim etmeye hazır olduğumu da bilmez o rapor. Binmek için doğru otobüsü tespit etmeye çalıştığımı ise sadece ben biliyorum.


Siz hep benim olmalarımı bildiniz, olmamalarımı göremediniz, ah bir de olamamalarıma dikkat etseydiniz! Keşke etseydiniz.

Biz ilkokuldayden etikete "eteket" derdik. Etiket konusuyla ilgili aklımda kalan tek sevimli şey budur.

Bir de bloknot büyüklüğünde bir kağıt ayak başmağına asılı. Bünyeye iliştirilmiş son etiket,  binlerce lüzumsuz etiketin içinde müjdesi sonunculuğunda saklı   tek “çok şükür” etiket.
Üzerinde de fazla düşünülmeden yazılmış birkaç bilgi…tıpkı daha önce yapıştırılan binlercesi gibi…genel, üstünkörü, büyük ihtimal yanlış...ve eksik.

1 Eylül 2011 Perşembe

ESTETİK AÇLIĞI DEĞİL AÇLIK ESTETİĞİ

Aslanlar avlanarak geçinir. Açlıktan başka düşmanı yoktur, hiçbir hayvan ona posta koyamaz. Avlanmak için yeterince hızlı olmadıkları için sürek avı yaparlar, yani aralıklı şekilde dizilip kurbanı birbirlerinin önüne sürerler, avın ensesindeki aslan sayısı bu şekilde giderek artar, ecele yakın bir yerlerde organizasyondaki bütün aslanlar kurbanın tepesine binmiştir. Öldürdükten sonra da hepsine yetecek miktardaki eti paylaşırlar.

Çita da avlanarak geçinir. Yırtıcı kediler içinde en güçsüz olandır, beğenmediğimiz sırtlanlar bile posta koyabilir çitaya. Bununla birlikte karadaki en hızlı hayvandır. Aslanların peşinden koşamayacağı kadar hızlı avların peşine düşebilir ancak potansiyel avları aslanlarınkinden çok daha küçüktür, güçleri yetmez daha büyüğüne çünkü. Avını da elinden alabilecek o kadar çok hayvan vardır ki…bu yüzden öldürdüğü yerde yemez avını çita, bir ağaca çıkartıp orda yer. Çok zaman da ağaca daha çıkartamadan, bir lokma yiyemeden olduğu gibi teslim eder rızkını mesela şerefsiz bir sırtlana…hem de hiç savaşmadan, savaşacak gücü hiç olmamıştır. Çita yalnız yaşar.

İki avcı arasındaki hız-güç bakımından tabiatsal bir denge kurulmuş gibi görünmektedir ancak aslanlar hız konusundaki yetersizliklerini gurur meselesi falan yapmadan kabile halinde yaşamayı seçerek bu dezavantajlarını etkisiz kılmışken çitanın yetersizliği hep gündemdedir çünkü zayıflığını örtecek bir organizasyonda yer almaz. Neden acaba, fazla gururlu ya da özgürlüğüne lüzumundan fazla düşkün olduğu için mi?

İnsanlar aslanı neden ormanın kralı ilan etmiştir acaba?

Bir çitanın koşması tek başına sanattır, öyle estetik öyle seyri hoştur çita. O yüksek hızlarda yaptığı keskin manevralar ilham vericidir, gözünüzü alamazsınız. Aslansa öyle beygir gibi dümdüz koşar, sanat falan umrunda değildir, kasabanın yelekli, göbekli zenginlerine benzer, estetik falan değildir ama en çok  o itibar  görür.

Aslan tipik bir kazanandır. Normlara uygun kazanmaları vardır, sonuç odaklıdır, bilinen manada “başarı”lıdır, kariyeri yenilmiş öküzlerle doludur. Bir cinayet şebekesinin sıradan bir üyesi olması, özgürlüğüne düşkün olmaması başarısına gölge falan düşürmez. “Kazan kazan” ilkesini benimsemiştir, töreye-organizasyona boyun eğer, paylaşmayı bilir.  Çita ise bir sürüye mensup olmayı reddedecek kadar mağrurdur, aslanlar gibi meclisleri, kuralları, kurumları yoktur, sürüye dahil olmaktansa açlıktan ölmeyi yeğler, çok zaman da öyle olur zaten. Çita açlıktan ölmeye aslandan daha yakındır. Çita bir kaybedendir.

İnsanlar kazananı sever.


Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...