21 Ocak 2012 Cumartesi

HAVASI KAÇMIŞ TOP HÜZÜNLERİ

İsli sisli puslu bir hava hüküm sürüyor dışarıda.
Yazın gün ortasında birden kapanan-kararan havalara bayılırım hele de güneşe perde çeken o bulutlar yüzümüze cömert bir rahmet indirirse…ıslatan, ıslaklığıyla kirleten değil tertemiz yıkayan bir yağmur.
Oysa “İstanbul kışı” standartlarında insanın eline yüzüne sıvanan kirli bir kapalılık var şu an havada. Yaz yağmurundaki gibi insana eski-güzel şeyler hissettiren bilinç  altı bir kapalılık değil, bilincin üstüne abanıp kapatan bir hava. Yapılabilecek hiçbir güzel şeyi yapmaya uygun olmayan, bütün güzel hevesleri öldüren bir hava.
http://www.youtube.com/watch?v=-55ZYpTwu1g Bu şarkıyı dinlerken geldi aklıma tüm bunlar. Daha doğrusu zaten aklımda olan şeyleri yazmaya sevk etti bu parça…İlk defa dinledim, içimden “ne kadar da dışarıdaki havaya benziyor.” cümlesi geçti.
Benim “bilinç altı parçalar” diye tarif ettiğim, insana eski ve güzel şeyler hissettiren parçalarım da var.  http://www.youtube.com/watch?v=Nu4wvvoA9-s bu parçanın özellikle girişi mesela, ya dahttp://www.youtube.com/watch?v=0R1jecPe6UU bu parça. İnsana çocukluğundan kalma kullanılmamış taze nefesler gönderirler. Hüzünlü mü? Elbette ki…ama kederli değil asla! Tazelikler veren, güzel hissettiren bir hüzün. Şiiri de var bunun mesela, adı “Ağır Hasta” :

Üfleme bana anneciğim, korkuyorum,
Dua edip edip, geceleri…
Hastayım ama ne kadar güzel,
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.

Niçin böyle örtmüşler üstümü?
Çok muntazam, ki bana hüzün verir.
Ağarırken uzak rüzgarlar içinde,
Oyuncaklar gibi şehir.

Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum.
Ağlıyorsun, nur gibi.
Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha,
Duvardaki resimlerle nasibi.

Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
Büyüyor göllerde kamış.
Fakat değnekten atım nerede?
Kardeşim su versin ona, susamış!..

Dağlarca’nın pek ama pek çok sevdiğim bir şiiridir, fena halde özeldir, benzersizdir. Şiirden bahsetmesem daha iyi çünkü tek başına yazı konusu bu, uzar da uzar. Ama madem Dağlarca dedim, madem çocukluktan gelen sesler dedim…  “Çocuğu Oynuyordu Hastanın” diye bir şiiri vardı onu da ekleyeyim….ama ekleyemiyorum çünkü koca  Google’da yok bu şiir, nasıl olmaz! Yok işte, eve gidince yazının dibine not diye eklerim artık :(

Sahi, en son ne zaman mevsimin ilk çiçeklenmiş erik ağacını görünce ilk defa görüyormuş gibi şaşırmışımdır? O ilk erik ağacı çiçeğine masamdaki zımbaya, kalemliğe bakar gibi bakıyorum kim bilir kaç zamandır, o en sonuncu mucizeye tanıklık ne zamandı? Gözümün önüne getirmeye çabalıyorum, erik ağacı çiçekleri resmen gülümsüyor yahu! Bir zımba gülümser mi ki ikisine de aynı gözlerle bakabiliyorum, zımba sadece işe yarar, ne kadar amacından sapmış gözlerim, algım nasıl da endüstriyelleşmiş!

3 gün sonra ilave:

ÇOCUĞU OYNUYORDU HASTANIN

Genç anası ses etmezdi döşekten,
Sankim yanakları sarı bir duvak tülünde,
Gök oynamıyordu, kavaklar oynamıyordu,
Oynuyordu çocuk,
Eski yorganın kocaman gülünde.

Sarmıştı bayırı hep, 
Gıcırtısı kağnı arabasının,
Dağ oynamıyordu, rüzgar oynamıyordu,
Oynuyordu çocuk,
Durmuş yüzüyle anasının.

4 yorum:

  1. Burada da aynı hava, pis pis oturdum evde:) Çamur'a gıcık demeyi öğretmeye çalıştım. Oralı olmadı yine kerata.

    İlk şarkıya bir yerde daha link verilmemiş miydi? "insana eski ve güzel şeyler hissettiren parçalar" bunun altını da çizdim müsaadenizle...
    Bir de Algınıza hemen çeki-düzen verin öyleyse:)

    YanıtlaSil
  2. algım kendisine çeki düzen verile verile bu hale geldi zaten:) uzmanlar bu duruma "büyümek" diyor...büyüdük çaresiz:)
    çamur isimli bir hayvana "gıcık" demesini öğretmeye çalışmak!...orada hava istanbul'dakinden de kötü galiba:)

    YanıtlaSil
  3. o "ilk şarkı"dan kasıt anathema'nınki ise yanlış hatırlıyorsun çünkü ilk defa dinledim. diğer ikisinden birini paylaşmış olabilirim emin değilim.

    YanıtlaSil
  4. Oysa “İstanbul kışı” standartlarında insanın eline yüzüne sıvanan kirli bir kapalılık var şu an havada.... ve Anathema iyi geldi..

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...