10 Ocak 2012 Salı

MELANKOMİK NOTLAR - 16

Sıfat tamlamalarına boğulmuş metinlere gıcık oluyorum. Derinlik ve içtenlik kazandırma kaygılı bu görgüsüzlük pazar tezgahına dizili bal kabaklarının üstüne bolca hindistan cevizi serpiştirmek gibi…ki hiç sevmem!
Bal kabağını değil hindistan cevizini sevmem.

Kabak dedim de…lahana sarması olsa da yesek, karnım da aç.
Yazı bittikten sonra çıkıp pide yiyeyim bari.



Donla metro gezme aktivistleri neredeyse her fotoğrafta kitap okurken görülüyor. Acaba kendilerine bakan meraklı gözlerle karşılaşmamak için okunuyor o kitaplar yoksa donla gezmek zihni mi açıyor?
Daha fazlası için bkz. http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=53097&rid=2&p=1

Kemal Tahir’in “Hür Şehrin İnsanları”nı okuyorum şu sıralar. Atmosferi aktarmak konusunda inanılmaz Kemal Tahir! Hadi bu kitaptaki dönemi bizzat yaşamış, yaşamadığı dönemleri nasıl aktarabiliyor öyle…
Hep 1940 istanbul’unu görmek istemişimdir. Saçma bir istek zira savaş yılları…isteğimin savaşla ilgisi yok tabi ki, insanların geçmişten koparamadıkları kendilerini yeniye hazırlarken ortaya çıkan terkip ilgimi çekiyormuş, bu kitabı okurken anladım iyice. Gerçi kitap 1930’ları anlatıyor ama 30’un 40’ın lafı olmaz aramızda:) Kitaptaki insanlar kelimedeki zarafete hem aşina hem de teşne, Yahya Kemal’in iyi şiir yazdığı için toplumun her kademesinde büyük iltifat gördüğü yıllardan bahsediyoruz. Anlatması uzun, verilecek örnek çok…ama o zarif yılları merak etmekte haklı sebeplerim varmış hakikaten.

Tamamı bir kitaptan bahseden bir yazı olacak (şimdilik bir) bu blogda, zamanını bilmiyorum, aklıma esince olacak, kitap da belli, Ağlama Dolabı’ndan bahsedeceğim. Sabah arabada böyle geldi aklıma:)
Aslında benzer faaliyetlerim olmuş! Bir film, bir şiir, bir müzik parçası için yazılar yazmışım, hatta bir şehir için bile yazmışım, neden bir kitap hiç ana konu olmamış ki? Olsun tabi, olmalı:) (aslı için bkz. özentilik)

Memlekette işsizlik değil işçisizlik var, işin iç yüzü öyle farklı ki!

Tahliyem yaklaşmış iyice belki de gelmiş, kıpırtılardan anlıyorum. Saçlarımı kestirip arabayı yıkatayım bari:)

Hiçbir şeyden çekmemişti dünyada, histrioniklerden çektiği kadar, hatta bir çok başka fena şeyden de o kadar müteessir değildi…
Al sana nazire:p

Bir hocamız “bu fotoğrafçı milleti kadar kompleksli insanlar yoktur, hiçbir ressam kendisine “resim sanatçısı”, hiçbir müzisyen kendisine “müzik sanatçısı” demezken bu fotoğrafçı milleti kendisini “fotoğraf sanatçısı” diye takdim eder.” demişti:) Bir çok fikrine hiç de katılmazken bu fikrine nasıl da katılmıştım:) dün gibi hatırlarım :p
Haluk Biginer’in röportajını okuyunca aklıma geliverdi işte bu sanatçılık meselesi, demiş ki güzel abimiz:
Türkiye'de mesleği olmayan ünlülere sanatçı diyoruz. Hâlbuki sanatçı diye bir meslek yoktur. Üstelik insanın kendisine sanatçı demesi de ayıptır. İnsan ar eder. Sanatçı bir iltifattır. Sanatçılık diye bir meslek yok müzisyenlik var, oyunculuk var, heykeltıraşlık var, ressamlık var, film yönetmenliği var. Sanatçı ne demek? Başka hiçbir dilde bulamazsınız böyle bir şey. İngilizcede artist hem ressam demektir, hem de birine iltifattır. 'It's a great artist' der biri, sen de estağfurullah der başını öne eğersin, terbiye çerçevesi içinde. Kendine sanatçıyım demezsin.


Haluk Bilginer, bu öz uzman aydın, seçilmiş sanatçı tiyatroculara da pek güzel geçirmişti zamanında. (“İttihat-terakki artığı ve paşazade” sıfatlarını unuttum bu büyük! sanatçıların, hepsi tiyatrocu değil ayrıca başka türden sanat yapanları da var.)
Bir de toplumsal sorumluluk falan hisseder bunlar. Toplumsal sorumluluktan anladıkları da halkın ve devletin nasıl olması gerektiğini o pek sevdikleri mikrofonlardan ilan hatta dikte etmek! Bu ülkedeki bu yerleşik diploma taassubu, ünvan taassubu, bu kadrolu aydınlık, yüksek tiksinti uyandırıyor bende! Neyse bir melankomik not bu kadar uzatılamaz, bunlar tek başına bir yazı konusu. Ama güzel abimizin söylediği şu sözleri de ilave etmezsem eksiklik hissederim.
Oyuncu olmak için gelen arkadaşlarım' Hocam oyuncu olmak istiyorum, hangi konservatuara gideyim' diye soruyor. Hiçbirine gitme! Git felsefe, psikoloji, sosyoloji oku. Çok daha iyi oyuncu olursun. Üniversitenin tiyatro kolunda da tiyatro yap, kendine öğret diyorum. Çünkü kendimize öğrettiğimiz bir sanattır tiyatro. Bisiklete binmek gibi. Bisiklete binmeyi size kimse öğretemez.
Bineceksiniz, dengenizi bulacaksınız. Ama eğer siz felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih okumuş bir insansanız, tiyatro yaparken hem algınız çok daha açıktır, yaptığınız sanat da çok daha değerli olur. Ben boş vakitlerinde piyano çalan doktora daha çok güvenirim. 
Her şeyi demiş işte yahu, daha ne desin:) Allah nefes açıklığı versin abicim, ağzına sağlık.

-          Bahara ne kadar var Olric?
-          Neden sordunuz efendimiz?
-          Hiç öylesine, saati sorar gibi.
-          Saat 16:25 efendimiz.

7 yorum:

  1. kabak tatlısından lahana sarmasına,oradan pideye geçiş...ilginç,şimdi bir sıfat da yazacaktım ama neme lazım:) (yalnız gerçekten kabak tatlısına hind. cevizi mi dökülür allasen,gül gibi gümüşhane cevizi varken)
    *
    şimdi işim yok bi de histironik neymiş onu arayacağım sözlüklerde, peh.
    *kıskançlık
    *adam gibi patron'suzluk var bence daha çok.
    *sütçü,dokumacı,dondurmacı,fotoğrafçı...:)))

    YanıtlaSil
  2. kıskançlık? o neye istinadendi?
    sıfatı merak ettim:)
    histrionikler : dünyanın en çekici insanları

    YanıtlaSil
  3. pidemi yedim bu arada, iyiydi valla, tokum pek, şükür çok.

    YanıtlaSil
  4. özenti:))
    afiyet olsun,sıfat da bana kalsın:)

    YanıtlaSil
  5. özenmekle kıskanmayı ayırt edemeyen birinin yazılarını kıskanmam ilginç olmaz mıydı? :)
    sizden bahsetmiyorum elbette, bir soru sadece, takıldı öyle aklıma:)
    ben sizin yazılarınıza özeniyorum. çünkü çok alçak gönüllü bi insanım:)

    not: bu yorumdaki agrasyonun sebebi belki de varlığından bahsedilen ama gün yüzüne çıkartılmayan bir sıfattır...belki de değildir...aman ne biliim ben:)

    YanıtlaSil
  6. Valla "yazılı agresiflik" tarifine yaklaşılmış:)Tabii ya sizin meraklı bir insan olduğunuzu unutuyorum hep, böyle espriler yapmayayım bir daha.

    Siz şu Ağlama Dolabını yazın bi.Yazacaksınız diye araştırma bile yapmadım.

    YanıtlaSil
  7. araştırmayın zaten...baş ucu kitabımdır o benim, alınız, en sondaki 3 öyküyü okuyunuz, ben hep öyle yaparım. ara ara alır neresinden denk gelirse başlar okurum o sondaki 3 öyküyü.
    o 3 öyküyü okumamış olsaydım, okumadan önce asla onlarla bir yazı okumak istemezdim... benim yapacağım ukalalıklar onların vereceği hazzı arttırmazki , eksiltir bilakis:)

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...