4 Şubat 2016 Perşembe

HİSSİKABLELVUKU - LALETTAYİN - AMİYANE TABİRLE

5-6 yıl evvelisi... O sıralar sıkça görüştüğüm biriyle konuşurken içinde “hissikablelvuku” geçen bir cümle kurmuştum.  Gülerek “o ne be?” diye sorup ben anlamını açıkladıktan sonra kendisi de heves etmişti yeri geldiğinde bu kelimeyi kullanmaya…fakat bir sorun vardı, kelimeyi hatırlayamıyordu bir türlü, telaffuzda da zorlanıyordu. Tam kendine göre bir çözüm buldu sonradan bu probleme, “hebelük” diye isim taktı bu anlı şanlı kelimeye, o “hebelük” deyince ne demek istediğini anlıyordum artık ve her seferinde gülüyorduk.
Çook sonradan Marlyn Monroe gibi bir yıldıza dönüştürüldü bu kelime bir kelime şirketi tarafından. (Bazı kelimeler güzeldir A.Ş.) Hoş oldu, güzel oldu, kelimenin aslını zaten hep sevmişimdir fakat rast geldiğimde hala “hebelük” diye okuyorum bazen ben bu kelimeyi. :)

“Lalettayin” vardır bir de, onu da hep sevmişimdir. Kelimeyi uzuuun bir zaman boyunca tek bir kişiden duydum sadece, babamdan. Fakat o “lanetaym” derdi, ben de bu kelime böyle sanırdım. Böyle İngilizce gibi bişi, zamanla ilgisi var falan sanki…ama kullanış şeklinden “gelişigüzel” demek olduğunu çözmüşlüğüm taa çocukluğumdadır, zaman maman yoktu yani işin içinde, gelişigüzel demekti bu kelime ve kötü bir şeydi. Kötüydü çünkü her işin düzgün yapılması gerekliliği konusunda sağlam bir hassasiyet geliştirmiş olan babam için “lanetaym” yapılan işler kötü işlerdi. Ben severdim ama, kelimeyi de anlamını da…hala böyleyim.

Bir de toplantılarda falan gülmemek için kendimi çok zor tuttuğum bir kelime vardı, daha doğrusu ifade. Patronumun kullanmayı pek sevdiği ve sık kullandığı bir ifade: amiyane tabirle.
“Kaba söylenişle” gibi bir manası var bu ifadenin ve komik falan da değil hiç. Komiklik başka yerdeydi, patronum yanlış anlamıştı bu ifadeyi. Gayet donanımlı ve ağzı süper iyi laf yapan patronum nasıl becerdiyse “abiyane tabirle” şeklinde anlamıştı bu ifadeyi ve anladığı anlamda kullanıyordu. Yani “abice bir söyleyişle, abican bir tavırla” manasında. Eleştireceği zaman cümlenin başına “ben senin abinim bak” manasında “abiyane tabirle” diye bu uyduruk ifadeyi koyar sonra büyük bir ciddiyetle eleştiriye başlardı. Bense gülmemek için dudaklarımı ısırırdım.
Benim gibi bu tarz hataları düzeltmeye son derece meyyal bir redaktör ruh onca zaman neden düzeltmedi patronunu? Bilmiyorum. Patronum olduğundan falan değil, beni hem çok severdi hem de dandun konuşabilirdim kendisiyle, bu yanlışı düzeltmeme sebebim korku değildir kesinlikle. Hayallerini yıkmak istemiyordum sanırım, ben onu bir kez düzeltirsem o artık hiç kimseye “abiyane” nasihatler edemeyecekti. İyi ki de düzeltmemişim.

Sonradan ek: Şu “abiyane tabir” meselesi...o çok sevdiğim “Bana hakikati değil muradını ver. Olmak istediğin gibi görün olduğun gibi değil. Çünkü her yalan bir yaratış.” sözüne acayip cuk oturuyor. Adamın muradı “abiyane” telkinlerde bulunmaktı ve ben o muradı “amiyane” hakikatlerle bozmamışım düzeltmeyerek. Hülyasını lekelememişim. Dahası bir yanlış anlamadan dolayı uydurduğu “abiyane”lik müessesesi de “her yalan bir yaratış” cümlesine cuk oturuyor. Demek ki Hüseyin’lik yapmadığımda daha mutlu edici olabiliyorum :)

Sonradan ek 2: İstatistik.
Kelimeye karşı fetişim yok da anım var. Hayatımın kahkahayı patlatmamak için kendimi ennn çok sıktığım anlarından birinin müsebbibidir bu kelime.
Sene bilmem kaç…iş görüşmesi yapıyorum. Alacağım adam da makineci, örme makinesine bakacak, beden işçisi yani. Ama öyle bir entel dantel kasıntılarda ki görüşme yaptığım işçi, Mustafa Yolaşan gibi konuşma telaşında benimle. İncelmekten kopacak neredeyse ama giymeye çabaladığı gömlek de kendisine hiç uygun değil. Alengirli kelimeler kullanmaya çalışıyor, yanlış yerlerde kullanıyor ama yanlışın farkında olmadığı için mahcup da olmuyor. Bu halleri de bende göstermediğim bir gülümse yaratıyor ama bozmuyorum, gayet ciddiyim…ciddiydim yani, taa ki “yalan söylemek benim istatistiklerime uymaz.” cümlesini yumurtlayana kadar.Gariban “yalan söylemek bana yakışmaz.” cümlesini yeterince tumturaklı bulmadığı için “istatistik” kelimesini kullanarak gözlerimi kamaştırmayı hedeflemişti sadece aslında... ama o cümleden sonra görüşmeye devam edemedim artık. Hızlıca bitirdim, acilen yolladım ve kendi kendime gülmeye başladım odada.
İşe? Almadım tabi ki, öteki işçilerin ahlakını bozardı. :)


Sonradan ek 3: Bu kelimeleri de severim, bazılarının sesini, bazılarını nedensiz. Aklıma şimdilik bunlar geldi, gene gelirse gene yazarım:
Meyyal, beyaban, filhakika, requiem, tahayyül, muhayyel, muhayyile, dilemma, meyus, fresh, dıngıl, saba, müspet, bakiye, hamuş, temayül, mütemayil, bibedel, gıllıgışlı, süfli, münasip, beyhude, münzevi, neva, bineva, mutmain, müştemilat, müdrik, aguş, nigah, değirmi, rücu, ruhsar, didar, dildar, bilmukabele, bilakis, amenna, ruberu. 

5 yorum:

  1. Ek 3e anılar bulmak lazım öyle siralamakla olmaz bence:)

    YanıtlaSil
  2. Her biri için anım yok tabi ki de 😊 Ama yeni anılarımın içine 3e kelimelerini ilave etmenin gayretinde olacağım. Söz 😊

    YanıtlaSil
  3. redaktör ruha selam.. 😀

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Aleyküm selam :)
    Suzi'nin de selamı var sana :)

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...