Dünya kurulalı beri 110 milyar insan doğmuşmuş. Nasıl
saymışlar bilmiyorum ama öyleymiş, uzmanlar böyle buyurmuş.
Bu 110 milyarın takribi 7,5 milyarı an itibariyle aktif,
yani yaklaşık % 7’si, % 93 gayri faal.
Peki benim şimdiye kadar tanıdığım-tanıştığım, bir
şekilde bir şeyler ettiğim, hayatıma sorti yapmış insanların % kaçı an
itibariyle hala sorti halindedir? Oturdum bunu düşünüyorum… % 7 yoktur valla!
Uzmanlar şunu da hesaplasa keşke!
Tuhaf bir matematiğin peşinde olduğumun farkındayım da
oransal olarak dünyanın milyonlarca yılda tükettiğinden fazlasını tüketmiş
olmam da tuhaf yani.
Şehirde yaşamaktan oluyor…doğduğu köyden hiç çıkmadan
ölen bir dünya insan var, onların hayatına biri girdi mi hiç çıkmıyor çünkü
çıkamıyor, aynı köyde yaşıyorsun neticede, çeşmenin başında görmesen kaavede
rastlarsın, nereye çıkartıyorsun? Çıkartmak istesen bile araya zaman girer
neden bozuştuğunu unutursun, araya birileri girer barıştırırlar kesin…çok
sıkıcı!
Sadece şehirde yaşamak değil elbette, kolay irtibat
kurabilen biri olduğum için (canım isterse tabi ki) lüzumlu-lüzumsuz bir dünya
irtibatın hasıl olmuş olması normal. Bu herkes için böyledir, bir zamanlar
senin için yüksek önem arz eden birinin adını hatırlayamaz olursun sonra, bu da
normal.
“Lan şu napıyo acaba” muhabbetleri vardır, ortak
tanıdıklarla yapılır. Ölü balık gözleriyle takip ederim ben bu muhabbetleri… o
işte kalem toptancılığı işinden parayı bulmuş şimdi ama mutlu değilmiş çünkü
karısı kötü çıkmış filan…bana ne!?
Meraklı biri olduğum kesin ama merakım böyle kişisel
menkıbelere yönelik değil…eğer ilginç-orijinal değilse.
Ama merak ettiklerim de yok değil. “İpne olmak istiyordu
o, olabildi mi acaba” türünden meraklar değil, yani gündelik hayatının
ayrıntıları değil merakımı celbeden, neye dönüştüğünü merak ediyorum.
Bakışları değişmiş mi, hala aynı şeylere mi sinirleniyor, değer yargıları
değişmiş mi, hayalleri değişmiş mi, hala kolay mı gülüyor…gibisinden meraklar.
Bazen bu merakımı giderme imkanım oluyor ve genelde hazin
değişiklikler oluyor bu şahit olduklarım. Hiçbir yere sığmayan bir yaşam
enerjisinin yerinde yeller estiğini görebiliyorum mesela ya da yüksek bir
dünyayı değiştirme arzusunun sistemin kıçı kırık bir parçasına dönüşmesine, müthiş bir merak duygusunun iflas etmişliğine…kırmızı
çizgiler esnetilmiş, prensipler berhava olmuş…öyle değilmiş di mi, dünya
düz değilmiş, orijinal olmaktan daha zormuş di mi orijinal kalmak?
Pek çoğu da servet saydığını cebine doldurmuş
şıngırdatarak geziniyor…sıkıcı oluyor bu tipler, en azından benim için.
Nerelerdeki arsaların değerinin artma ihtimalinin daha fazla olduğunu dinlemek
pek de ilgimi çeken değil nitekim ya da Prag için hangi mevsimin neden en uygun olduğu…
“Boşa geçmedi şu ömrüm”ü ispatlamak için neyi var neyi
yok masanın üstüne diziyor, benden onay alacak ki kendi de inansın. Prag’ı
görmüş mesela, kesin değerlenecek yerlerden tarlalar kapatmış, çocuklar
peydahlamış vs. O kadar boşa geçmediyse oldu olacak diz iyice masaya da fotoğrafını
çekelim, Instagram’da yayınlarsın!..ki yayınlıyor da zaten, ne kadarrr da mutlu
olduğuna cümle alem şahitlik etsin istiyor.
Şu paragrafı hiç açmasaydım keşke, aklım sıra sıkıcıları
betimleceyeceğim de…ne gerek var?
Stil sahibi meraklarım var benim ama bir yandan da yok. Galip
Usta’ya benziyorum sanki ama hiç de benzemiyorum :)
Not: 9348…olsun bu yazının adı. Sayı herhangi bir anlam
ifade ettiğinden değil, yazıya isim bulmak zahmetinden kurtulmak için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder