Şöyle bir yazı yazmışım buraya neredeyse 3 yıl önce,
Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair şiirine nazire olarak:
“Köşe kapmaca” diye aptal bir oyun vardır. Oynamışlığım da var haliyle. (İlk okul 1-2) Bi başkasıyla köşeni değiştirmek için köşenden
ayrılırsın ve bu esnada ebe köşelerden birini kapar da köşesiz kalırsan ebe sen
olursun. Ebe olmak da kötüydü tabi. Çocuk aklımla bile anlamazdım neden köşe
değiştirme ihtiyacında olduğumuzu. Adamın köşesi seninkinden daha iyi olsa
senin köşeni istemez, seninki iyi olsa sen bırakmazsın köşeni…peki nasıl
oluyordu da köşelerimizi değişmek için anlaşabiliyorduk? Üstelik bu karsız
alışveriş için ebe olma riskini alıyorduk. Nedendi ki?
Mesele bir mülkiyet meselesi değil hareket meselesiydi. Ebe
olma riskini göze alıp bedavadan heyecan yaratıyorduk. Gerçekten de ebe olma
riskini almayıp tuttuğu köşeyi hiç bırakmayanlar kös kös oyunun bitmesini bekliyordu
bi “köşe”de, üstüne korkaklıkla suçlanıyordu. Ben fır fır köşe
değiştirenlerdendim.
Ebe olmak çocukluğa ait bir risk, bu risk daha sonraları “ebesini
görme”ye evriliyor.
Panait Istrati…ne çok severim. Ebesini uzak diyarlarda
aramış, bulduklarını muhteşem şeyler olarak kağıda dökmüş muhteşem adam. Gözüne
kaçan hiçbir toz boşuna kaçmamış yani. Nazım Hikmet de böyle bir hasılat
telaşıyla mı yazmış o şiiri yoksa bencilce hazlar için miydi her şey? İnsanlar
için ölmekten bahsediyor, bir ateisti böyle bir motivasyona iteni anlamakta
güçlük çekiyorum. Ayrıca ismi “yaşamaya dair” olan bir şiirin içindeki bu ölüm
methiyesi de (nekrofilya) oldukça sakil duruyor. İş olsun diye mi yazmış yoksa
lan?
Bu arada bu “insanlar için” işinin babası Faust’tur.
Goethe’nin inancı belirsiz. Resmi olarak Hristiyan ama kiliseyle arasının hiç
iyi olmadığı biliniyor, Müslüman olduğu iddiaları da var. Ateist de olabilir
ama deist olma ihtimali daha yüksek bana göre. Ahiret inancı sarsılmışların hayata tahammül
etmek için sarıldıkları bir şey mi ki yoksa bu “insanlar için” düsturu? Cevaplarsam yazı
çok uzar, konumuz bu değil ama :)
Konumuz: risk almak. Bunun “kişisel menkıbesini yazmak”, “yüreğinin
götürdüğü yere sittirolup gitmek” gibi romantik adları da var. “Aslolan
varılacak yer değil gidilen yoldur” şeklinde şiirimsi açıklamalar da mümkün ama
bir yere varmayacaksak ne gidecez anasını satiim. Ulan peki bu iki kapılı handa
varmak istediğin ne ki? Hah, girdik mi felsefeye? Yok yok, çıkıyoruz.
Bu filmi anlayanlar pek çok şeyi anlarlar. Ama anlamayanlar
daha mutludur. (Yazısını da yazmıştım bunun ilk izlediğimde)
Adrenalin…yaşam hormonu. (Bkz. Pulp Fiction) olmasa
ölürsün, öyle mühim bi hormon. Bu hormonun salgılanmasını kontrol eden dna
zinciri tespit edilmiş ve bu zincir olması gerekenden kısa ise yeterinden az
adrenalin salgılıyormuş o bünye. Bu kısa zincirli insanlar da tehlikeli
sporlara meraklı oluyormuş, hızlı araba kullanıyormuş falan. Vücut adrenalini yeteri kadar basmadığı için
yaşadıklarını yeterince hissedemiyorlar ve bir dış etkiyle adrenalin salınımını
arttırmaya çabalıyorlarmış.
Kimin zinciri ne kadar bilemem tabi de…bildiğim bir şey
var. Otobanda 180’den aşağı düşmeyen insanlar bir şey olduktan sonra birden 120’nin
üzerine çıkmamaya başlıyorlar. Evlenince? Hayır, çocuk sahibi olunca.
Bu “yüzünü görmediğin insanlar için” meselesi romantik cümlelerden başka hiçbir şeydir
aslında, asıl motivasyon çocuktur.
“Tek başıma olsam şaha gedaya kul olmam,
Viran olası hanede evlad ü ıyal var.” Aşık Dertli
Viran olası hanede evlad ü ıyal var.” Aşık Dertli
“Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ı zikretmekten
alıkoymasın.” Münafikun suresi 9. ayet
Konu “risk”ti ama “motivasyon”a dönüşmesini
engelleyemedim…şu saatten sonra da toparlanmaz artık bu yazı. İki farklı konuyu
eksik gedik yazdığım için eksik-gedik bi
yazı oldu… neyse dursun bu burada, belki buraya bakıp derli toplu bişiler
yazarım sonradan. Bi de lüzumsuzca samimi senli-benli yazmışım, yayınlamasam mı
ki? Naslolsa kimse okumuyor, yayınla gitsin Hüseyin :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder