1 Ağustos 2011 Pazartesi

AŞKIN 1. FASİKÜLÜ

Aslında aşkı tarif etmeye çalıştığım bir tamamlanmamış yazı var ve aşkın 1. fasikülü olarak o yazının tamamlanması gerekiyordu ama vazgeçtim... Aşkla yalnızlık arasında son derece doğal bir bağ var ve yalnızlığı tariflediğim yazıda aşkı zaten anlatmışım kendimce. Şu yazıda yani:

Aşk denen şey, o "her şeyin ilk hali"ni tek bir kişide bulma çabasından başka bir şey değil! Ama ilk sandığı hal, ilk hal değildir.

Kişi aşka düşerek yekpare yalnızlığını sonlandırmaya çalışır ama yekpare yalnızlık yapısı gereği sonlanması mümkün bir şey değildir. Çünkü ilk sanılan hal, ilk hal değildir. Aşkın hiç bitmeyeceği sanılırken bitmeye mahkum oluşu da bu ilk sanılanın ilk olmamasındandır.

Kişi kendini yüksek bir yerlerden aşağı atmalıdır.
Kişi ruhunu, kendi ruhunun yüksekliğine denk yükseklikteki bir başka ruhun içine katmalıdır.
Olmadı yüksek sandığı bir davaya sahip çıkıp davasıyla yatmalıdır…Uyumalıdır.
Bu da olmazsa kişi ruhunu bir miktar kuru gıda ve markalı birkaç eşyaya satmalıdır.
Kurtuluş bu salak kafiyelerdedir.
Kişi kendini yüksekten atmalıdır.

3 yorum:

  1. "yekpare yanlızlık" acaba olunması gereken bir yer mi yoksa bilinmesi gereken mi? Kişi bu yanlızlığını bilirse eğer, dokunursa bu yanlızlığına, sakinleştirirse belki de hayatta korkutmaz başka hiç bir şey onu. Çocuklar en fazla yanlızlıktan korkarlar bilir misiniz? Terkedilmekten...
    Aşkla yanlızlık arasında da bir bağ var doğru. Aşk en başta yanlız yaşanır çünkü: ve korkulur umut edip sonra yanlız kalma ihtimalinden... Belkide aşka bu kadar ağır bir yük yüklememek lazım. Evet "kişi ruhunu, kendi ruhunun yüksekliğine denk yükseklikteki bir başka ruhun içine katmalıdır" kaybolmayacağını, azalmayacağını bilerek...

    YanıtlaSil
  2. korku bir hayatta kalma tedbiridir, çok fazla var olması nasıl sorun ise hiç olmaması da büyük sorundur. bu yüzden "hayatta korkacak bir şey kalmaması" yüce bir durum değil, bir beka tedbirinden mahrum olma anlamına geliyor benim için.
    ancak "korkmamak" değil de "hayatımızda lüzumundan fazla önem-değer verdiğimiz şeyleri olması gereken önem değerine indirmek" dersek sizin bahsettiğiniz manada korkusuzluk halini de sağlamış oluruz zira o kaybetmeye çok korktuğumuz şeylerin aslında o kadar da mühim şeyler olmadığı bilgisiyle kucaklanırız. bebeğin terk edilme korkusunun önemli bir kısmı da hayatta kalmakla ilgilidir, olması gereken bir korkudur.

    o yalnızlığı bilmek, asıl büyük çaresizliğimizin idrakinde olmak ve bu çaresizlikle birlikte yaşama yeteneği geliştirmek...huzuru huzura tam olarak kavuşmanın imkansız olduğu bilgisinde bulabilmek...zor iş...ve bir o kadar da yüce, bir o kadar da gayret değer bir yöneliş.

    Bir kitapta geçen “aşk, şu rezil hayata karşı koyabilmenin en sağlam yolu. geriye kalan her türlü muhalefet, iktidara sırnaşmış artık.” cümlesi de bilmem bir yaraya merhem olur mu ama…bence çok doğru:)

    yorum için çok teşekkürler, akis almak güzel. selamlar.
    hüseyin

    YanıtlaSil
  3. Hah, başka yorumcular çıkmış,mesaim azalacak :)

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...