21 Ekim 2011 Cuma

ÖLÜRSE TEN ÖLÜR, CANLAR ÖLESİ DEĞİL!


Hz. İsa doğduğunda dünya nüfusu 250.000 olarak tahmin ediliyor, yani şu anki nüfusunun 28.000’de biri kadar. O zaman da savaşlar vardı, Hz. İsa tahtaya çivilendi. 250.000 insan dünyayı paylaşamıyordu.

İlk cinayetin Hz. Adem’in oğlu tarafından işlenmiş olması bir çatışmayı şiddet yoluyla çözmeye yatkınlığımızın en yalın ifadesi. İnsanın insana tahakkümü insanlık tarihiyle yaşıt ve insanlık var oldukça yaşayacak bir olgu.

Peki koca dünyada neyi paylaşamıyordu da şiddete meylediyordu ilk fırsatta insan? Yetmeyen, az gelen neydi? Bu soruya verilecek türlü çeşit yanıt var ancak bu günkü kafamızla, güncel bilgilerimizle yanıtlarız biz hep bu soruyu, aynı dünyayı bu günkünden 28.000 kat daha az insan paylaşıyorken yetmeyen ne idi? Şu an yetmeyen ne ki?

Bu sorunun temiz bir yanıtı yok aslında…”Koyun kurt ile gezerdi, fikir başka başkolmasa.”
Evet, fikirler başka…Bizi “yarin yanağından gayrı her şeyi paylaşabilmek”ten alıkoyan tahakküm fikrinin kaynağı fikirlerin başka başka olması, iki derviş bir posta sığıyor ama iki sultan bir dünyaya sığamıyor, çünkü fikirler başka başka hep.

Sürekli gelişmesinden dem vurduğumuz, önünde saygıyla eğildiğimiz  “medeniyet, teknoloji” gibi kelimeler tahakküm yöntemlerimizin de gelişmesi, imha yöntemlerimizin, hilelerimizin, yalanlarımızın gelişmesi manasına da geliyordu ama biz o kelimelere saygıda kusur etmeyi hiç düşünmedik. En ileri teknoloji ilk olarak hep silahta denendi hatta teknoloji denen şeyin geliştirilmesinin ana sebebi hep daha etkili silahlar yapmak oldu.  İnsaniyetlik uğruna teknolojiden vazgeçilmesinin 1400’lerde Çin’de, 1600’lerde Japonya’da örneklerine rastlamak mümkün ancak mütehakkim batı tarihi asla böyle bir örnek üretmedi. Teknolojiden vazgeçenler de bu eğilimlerini değiştirmek zorunda kaldı sonradan.

Merkantalizm denen makyevelist tahakküm fikri dünyayı yönetirken en acımasız cani kendisini en insancıl diye kabul ettirdi, hümanizma denen sahtekar maskesi zulmün yüzünü tertemiz yıkadı hep. Filler tepişirken de olan hep ne olduğundan bihaber çimenlere oldu…

Dünyayı paylaşamayanlar 97 yıl önce o zamana dek görülmemiş bir kıyımın mimarı oldular, 1. Dünya Savaşı’nda 8 milyon kişi öldü. 25 yıl sonraki ikincisinin kıyım başarısı ise birincinin 7 katı oldu, 55 milyon insanı öldürdü o büyük dünya savaşı…ve yine de paylaşılamadı dünya, yine olmadı, ne tahakküm fikri zayıfladı ne de kıyım eğilimi. Stalin’in ensesine tek kurşun sıkmak süretiyle öldürttüğü Sovyet vatandaşı sayısı 30 milyon! Ki bu 30 milyon kişi savaşta ölmedi, ölme sebepleri bir düzenleme idi sadece…Pearl harbor baskınında ABD’nin zaiyatı 2500 civarındadır ki bu baskını ABD’nin savaşa girebilmek için kendisinin organize ettiği ya da gerekli önlemi almayarak göz yumduğu söylentileri hiç de hafife alınacak gibi değildir, tıpkı 4.000 kişinin öldüğü 11 eylül saldrılarında olduğu gibi…Çanakkale savaşı’nda bizim taraftan 250.000 kişi, Sakarya Meydan Savaşı’nda 6.000 kişi öldü. 12 eylül öncesi olaylardaki ölü sayısı da 6.000 olarak tahmin ediliyor.

Pkk’nın katlettiği şehit sayımız da sivillerle birlikte yaklaşık 12.000 olarak açıklanıyor.

Dünya’nın doymak bilmez mütehakkimlerinin son zamanlardaki satranç tahtası haline gelmiş Ortadoğu’da yapılan her hamle yüzlerce canın gitmesi manasına geliyor…Hamleyi yapanlar sadece sayılarla ilgilenir. Sayılarla ve sonuçlarla. Ölenleri tanımazlar, ölenlerin ardında bıraktıkları kalanları da tanımazlar.

Bu sevimsiz sayıları kafamda dolaştırıp durma sebebim anlamamın imkansız olduğu şeyleri anlama çabam olabilir ancak çok beyhude bir çaba bu…Tüm bu sayılar bir şehit annesinin yüzüne görünce anlamsızlaşıyor çünkü. İçime dönüyorum, bütün bildiklerimi unutuyorum, utanıyorum, hala "yaşayanlardan" olduğum için utanıyorum.
Olaya insan gibi bakarak anlamaya çalışmak boşuna…çünkü vahşetin mimarı insanlık değil insan!..ve istekleri hiç bitmeyecek.

6 yorum:

  1. geçen bir gün bir avcı dedi ki ..yaptığım en büyük vurgun 220 kuşluk bir avda oldu dört arkadaştık sular donmuştu ve kuşlar havada kalmıştı (Anladığım kaçamıyorlardı)deli gibi ateş ediyorduk ,o gün neden doyamadık neden sürekl ateş ettik anlamadık ,vurdukça vurmak geliyordu içimizden adeta çıldırmıştık ..o günden sonra bir daha avlanmadım çünkü 55 kuşla eve geldiğimde kendimden çok utanmıştım.......... İnsan utanma duygusunu nasıl kazanır ,nasıl kaybeder hep merak etmişimdir..

    YanıtlaSil
  2. utanmak varoluş farkındalığının başlangıcı bazen...derin konu, düşünülesi.

    YanıtlaSil
  3. sanırım insanın içinin cız etmesi lazım. bunun için şu anki düzende yetişme-mesi lazım. önümüzdeki her görüntü-bilgi-ses bizi duyarsızlaştırmaya yönelik gibi. bilemedim şimdi ben de.

    YanıtlaSil
  4. insanın insanlığının ölçüsü içinin cız edebilme kaabiliyeti kadar... başkasının acısını ne kadar içinizde hissederseniz o kadar insansınız yani.
    tam teşekküllü bir insanın da hal-i hazırdaki düzende tutunabilmesi imkansızımsı, bu yüzden bir takım "hayatta kalma" tedbirleri alıyoruz ve alınan her tedbir insanlığımızı eksiltiyor.
    bu kadar basit değil aslında....son zamanlarda kafamı kurcalayan bir şey bu ve net yanıtlarım yok, insanın asıl özünün ne tarafa olduğunu düşünüyorum ve görünen o ki daha hayli düşüneceğim.

    YanıtlaSil
  5. Bende bir cevap var ama didaktik, uygulaması zahmetli :)

    YanıtlaSil
  6. uygulama sözü veremem ama dinlemekten zevk alırım, anlatırsanız:)

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...