Hz. İsa doğduğunda
dünya nüfusu 250.000 olarak tahmin ediliyor, yani şu anki nüfusunun 28.000’de
biri kadar. O zaman da savaşlar vardı, Hz. İsa tahtaya çivilendi. 250.000 insan
dünyayı paylaşamıyordu.
İlk cinayetin
Hz. Adem’in oğlu tarafından işlenmiş olması bir çatışmayı şiddet yoluyla
çözmeye yatkınlığımızın en yalın ifadesi. İnsanın insana tahakkümü insanlık
tarihiyle yaşıt ve insanlık var oldukça yaşayacak bir olgu.
Peki koca
dünyada neyi paylaşamıyordu da şiddete meylediyordu ilk fırsatta insan? Yetmeyen,
az gelen neydi? Bu soruya verilecek türlü çeşit yanıt var ancak bu günkü
kafamızla, güncel bilgilerimizle yanıtlarız biz hep bu soruyu, aynı dünyayı bu
günkünden 28.000 kat daha az insan paylaşıyorken yetmeyen ne idi? Şu an yetmeyen ne ki?
Bu sorunun
temiz bir yanıtı yok aslında…”Koyun kurt ile gezerdi, fikir başka başkolmasa.”
Evet, fikirler
başka…Bizi “yarin yanağından gayrı her şeyi paylaşabilmek”ten alıkoyan tahakküm
fikrinin kaynağı fikirlerin başka başka olması, iki derviş bir posta sığıyor
ama iki sultan bir dünyaya sığamıyor, çünkü fikirler başka başka hep.
Sürekli gelişmesinden
dem vurduğumuz, önünde saygıyla eğildiğimiz “medeniyet, teknoloji” gibi kelimeler tahakküm
yöntemlerimizin de gelişmesi, imha yöntemlerimizin, hilelerimizin,
yalanlarımızın gelişmesi manasına da geliyordu ama biz o kelimelere saygıda
kusur etmeyi hiç düşünmedik. En ileri teknoloji ilk olarak hep silahta denendi
hatta teknoloji denen şeyin geliştirilmesinin ana sebebi hep daha etkili
silahlar yapmak oldu. İnsaniyetlik uğruna
teknolojiden vazgeçilmesinin 1400’lerde Çin’de, 1600’lerde Japonya’da
örneklerine rastlamak mümkün ancak mütehakkim batı tarihi asla böyle bir örnek
üretmedi. Teknolojiden vazgeçenler de bu eğilimlerini değiştirmek zorunda kaldı
sonradan.
Merkantalizm
denen makyevelist tahakküm fikri dünyayı yönetirken en acımasız cani kendisini
en insancıl diye kabul ettirdi, hümanizma denen sahtekar maskesi zulmün yüzünü
tertemiz yıkadı hep. Filler tepişirken de olan hep ne olduğundan bihaber
çimenlere oldu…
Dünyayı paylaşamayanlar
97 yıl önce o zamana dek görülmemiş bir kıyımın mimarı oldular, 1. Dünya Savaşı’nda
8 milyon kişi öldü. 25 yıl sonraki ikincisinin kıyım başarısı ise birincinin 7
katı oldu, 55 milyon insanı öldürdü o büyük dünya savaşı…ve yine de
paylaşılamadı dünya, yine olmadı, ne tahakküm fikri zayıfladı ne de kıyım
eğilimi. Stalin’in ensesine tek kurşun sıkmak süretiyle öldürttüğü Sovyet vatandaşı
sayısı 30 milyon! Ki bu 30 milyon kişi savaşta ölmedi, ölme sebepleri bir
düzenleme idi sadece…Pearl harbor baskınında ABD’nin zaiyatı 2500 civarındadır
ki bu baskını ABD’nin savaşa girebilmek için kendisinin organize ettiği ya da gerekli
önlemi almayarak göz yumduğu söylentileri hiç de hafife alınacak gibi değildir,
tıpkı 4.000 kişinin öldüğü 11 eylül saldrılarında olduğu gibi…Çanakkale savaşı’nda
bizim taraftan 250.000 kişi, Sakarya Meydan Savaşı’nda 6.000 kişi öldü. 12
eylül öncesi olaylardaki ölü sayısı da 6.000 olarak tahmin ediliyor.
Pkk’nın katlettiği
şehit sayımız da sivillerle birlikte yaklaşık 12.000 olarak açıklanıyor.
Dünya’nın
doymak bilmez mütehakkimlerinin son zamanlardaki satranç tahtası haline gelmiş Ortadoğu’da
yapılan her hamle yüzlerce canın gitmesi manasına geliyor…Hamleyi yapanlar
sadece sayılarla ilgilenir. Sayılarla ve sonuçlarla. Ölenleri tanımazlar,
ölenlerin ardında bıraktıkları kalanları da tanımazlar.
Bu sevimsiz
sayıları kafamda dolaştırıp durma sebebim anlamamın imkansız olduğu şeyleri
anlama çabam olabilir ancak çok beyhude bir çaba bu…Tüm bu sayılar bir şehit
annesinin yüzüne görünce anlamsızlaşıyor çünkü. İçime dönüyorum, bütün bildiklerimi unutuyorum, utanıyorum, hala "yaşayanlardan" olduğum için utanıyorum.
Olaya insan
gibi bakarak anlamaya çalışmak boşuna…çünkü vahşetin mimarı insanlık değil insan!..ve istekleri hiç bitmeyecek.
geçen bir gün bir avcı dedi ki ..yaptığım en büyük vurgun 220 kuşluk bir avda oldu dört arkadaştık sular donmuştu ve kuşlar havada kalmıştı (Anladığım kaçamıyorlardı)deli gibi ateş ediyorduk ,o gün neden doyamadık neden sürekl ateş ettik anlamadık ,vurdukça vurmak geliyordu içimizden adeta çıldırmıştık ..o günden sonra bir daha avlanmadım çünkü 55 kuşla eve geldiğimde kendimden çok utanmıştım.......... İnsan utanma duygusunu nasıl kazanır ,nasıl kaybeder hep merak etmişimdir..
YanıtlaSilutanmak varoluş farkındalığının başlangıcı bazen...derin konu, düşünülesi.
YanıtlaSilsanırım insanın içinin cız etmesi lazım. bunun için şu anki düzende yetişme-mesi lazım. önümüzdeki her görüntü-bilgi-ses bizi duyarsızlaştırmaya yönelik gibi. bilemedim şimdi ben de.
YanıtlaSilinsanın insanlığının ölçüsü içinin cız edebilme kaabiliyeti kadar... başkasının acısını ne kadar içinizde hissederseniz o kadar insansınız yani.
YanıtlaSiltam teşekküllü bir insanın da hal-i hazırdaki düzende tutunabilmesi imkansızımsı, bu yüzden bir takım "hayatta kalma" tedbirleri alıyoruz ve alınan her tedbir insanlığımızı eksiltiyor.
bu kadar basit değil aslında....son zamanlarda kafamı kurcalayan bir şey bu ve net yanıtlarım yok, insanın asıl özünün ne tarafa olduğunu düşünüyorum ve görünen o ki daha hayli düşüneceğim.
Bende bir cevap var ama didaktik, uygulaması zahmetli :)
YanıtlaSiluygulama sözü veremem ama dinlemekten zevk alırım, anlatırsanız:)
YanıtlaSil