8 Mayıs 2017 Pazartesi

GALAT-I MEŞHUR

Okuduklarımız yediklerimiz gibidir, yediklerimize dikkat etmemiz lazım.
Benzetme çok yerinde…bir kitabı okurken kitapla ilgili çok fazla şey aklımızdadır ama iki sene sonra kaba hatlarıyla kitabın ne anlattığı dışında bir şey kalmaz kafada. E nereye gitti onca okuma? İki sene önce yediğiniz yemek gibi işte bu da, kas oldu, kan oldu yağ oldu size o okuduklarınız. Bu sebepten bünyeyi kötü yayınlardan korumak lazım.  Ayrıca vakit de kıymetli bir şey tabi ki.

Soner Yalçın’ın Galat-ı Meşhur’unu okuyorum, 100. sayfa civarındayım, okuyordum daha doğrusu çünkü kalanını okumayı düşünmüyorum.
Eskiden böyle değildim, kitap kötüyse bile bitirmek zorunda hissederdim, bi çeşit kitaba saygı…bu işin saygıyla falan hiç ilgisi yok, değerli değilse okuma yani bu kadar basit, rasyonel tavır budur.

Her görüşten kitabı okumakla her kitabı okumak çok farklı şeylerdir. En sağ, en sol, din kitabı, ateist kitap...hepsini oku yani sorun yok ama her insan her okuduğunda nitelik ve adalet kaygısı gütmeli. Adalet? Evet, bu adalet işi çok mühim.

Soner Yalçın’ın basit bir empoze taktiği vardır: bilgiyle sersemletme.
Önce oradan buradan bir sürü bilgiyi bombardıman gibi sıralayıp güven telkin ettiği gibi okuyucuyu sersemletir, sonra da bu bilgilerin sizi düz bir mantık hattı ile yorumunun doğruluğuna işaret ettiğini gösterir. Verdiği bilgiler doğru ise sorun yok gibi görünüyor ama kazın ayağı öyle değil, sorun var, çünkü en büyük yalan yarım hakikattir. Kalemin adaleti söylediklerinde değil sakladıklarında aranmalıdır.

Yalçın, savını destekleyecek bilgileri bulmakta da cımbızlamakta da çok mahir, savunmasız okurun yorumlarına iman etmekten başka şansı kalmıyor. Savunmasız okur dediğim hem bilgi hem de feraset bakımından pek gelişkin olmayan okur…bu okur tipi mevzuları Yalçın’ın bahsettiğinden ibaret sanır, adamın zaten hazır bir şekilde önüne koyduğu yorumları bilgi gibi içselleştirmekten başka çaresi olmaz bu okurun. Bu okur tipi “bir kitap okudum artık her şeyi biliyorum” diyebilmek için okuyan cinsidir, sorusundan çok cevabı vardır, okuduğu yorumları da bilgi diye hafıza sarayında tutma eğilimindedir lazım olduğunda satmak için…

Kitapta adı geçen insanlar da iki çeşit: hakkında hiç iyi şey söylenmeyenler ve hiç kötü şey söylenmeyenler.
Böyle bir yaklaşım eşyanın tabiatına aykırıdır, dünya siyah-beyaz değildir, rengarenktir.

Velhasılı bu kitap bu haliyle bir düşün eseri değil de bir propaganda aracı…ve tavsiyem odur ki insan göz nurunu da vaktini de propaganda araçlarına harcamamalıdır. Sloganlar fikrin önündeki sistir, dünya görüşünüze uysun uymasın bir kitap bir görüşün propagandasından ibaretse düşünce diye size yutturmaya çalıştıkları aslında slogandır, uzak durmak lazımdır. Yalçın’ın kitabındaki sloganlar yoğun şekilde bilgiyle sarıp sarmalandığı için kolay yoldan entelektüel bir sınıf atlama telaşındaki okurların ökseye yakalanması da mukadder…maalesef.

2 yorum:

  1. Nitelikli bir eleştiri, söz konusu kitap bakalım bekledikçe tavını, kıvamını bulacak mı yoksa bozulacak mı? Emre Kongar'ın ''Tarihimizle Yüzleşmek '' adlı kitabının bugün için kıymeti harbiyesi ne durumda acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yalçın'ın kitabını çöp olduğunu anlayacak kadar okuduktan sonra okumayı bırakmıştım, bir çöpün zamanla kıvama gelmesi ilginç olmaz mı? :)
      Kongar'ın kitabını okumadım, bir şey diyemeyeceğim onun için.
      Hüseyin Bayram

      Sil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...