Okuduklarımız yediklerimiz gibidir, yediklerimize dikkat
etmemiz lazım.
Benzetme çok yerinde…bir kitabı okurken kitapla ilgili
çok fazla şey aklımızdadır ama iki sene sonra kaba hatlarıyla kitabın ne
anlattığı dışında bir şey kalmaz kafada. E nereye gitti onca okuma? İki sene
önce yediğiniz yemek gibi işte bu da, kas oldu, kan oldu yağ oldu size o
okuduklarınız. Bu sebepten bünyeyi kötü yayınlardan korumak lazım. Ayrıca vakit de kıymetli bir şey tabi ki.
Soner Yalçın’ın Galat-ı Meşhur’unu okuyorum, 100. sayfa
civarındayım, okuyordum daha doğrusu çünkü kalanını okumayı düşünmüyorum.
Eskiden böyle değildim, kitap kötüyse bile bitirmek
zorunda hissederdim, bi çeşit kitaba saygı…bu işin saygıyla falan hiç ilgisi
yok, değerli değilse okuma yani bu kadar basit, rasyonel tavır budur.
Her görüşten kitabı okumakla her kitabı okumak çok farklı
şeylerdir. En sağ, en sol, din kitabı, ateist kitap...hepsini oku yani sorun
yok ama her insan her okuduğunda nitelik ve adalet kaygısı gütmeli. Adalet?
Evet, bu adalet işi çok mühim.
Soner Yalçın’ın basit bir empoze taktiği vardır: bilgiyle
sersemletme.
Önce oradan buradan bir sürü bilgiyi bombardıman gibi sıralayıp güven telkin ettiği gibi okuyucuyu sersemletir, sonra da bu
bilgilerin sizi düz bir mantık hattı ile yorumunun doğruluğuna işaret ettiğini
gösterir. Verdiği bilgiler doğru ise sorun yok gibi görünüyor ama kazın ayağı
öyle değil, sorun var, çünkü en büyük yalan yarım hakikattir. Kalemin adaleti
söylediklerinde değil sakladıklarında aranmalıdır.
Yalçın, savını destekleyecek bilgileri bulmakta da
cımbızlamakta da çok mahir, savunmasız okurun yorumlarına iman etmekten başka
şansı kalmıyor. Savunmasız okur dediğim hem bilgi hem de feraset bakımından pek
gelişkin olmayan okur…bu okur tipi mevzuları Yalçın’ın bahsettiğinden ibaret
sanır, adamın zaten hazır bir şekilde önüne koyduğu yorumları bilgi gibi
içselleştirmekten başka çaresi olmaz bu okurun. Bu okur tipi “bir kitap okudum
artık her şeyi biliyorum” diyebilmek için okuyan cinsidir, sorusundan çok cevabı
vardır, okuduğu yorumları da bilgi diye hafıza sarayında tutma
eğilimindedir lazım olduğunda satmak için…
Kitapta adı geçen insanlar da iki çeşit: hakkında hiç iyi
şey söylenmeyenler ve hiç kötü şey söylenmeyenler.
Böyle bir yaklaşım eşyanın tabiatına aykırıdır, dünya
siyah-beyaz değildir, rengarenktir.
Velhasılı bu kitap bu haliyle bir düşün eseri değil de
bir propaganda aracı…ve tavsiyem odur ki insan göz nurunu da vaktini de
propaganda araçlarına harcamamalıdır. Sloganlar fikrin önündeki sistir, dünya
görüşünüze uysun uymasın bir kitap bir görüşün propagandasından ibaretse
düşünce diye size yutturmaya çalıştıkları aslında slogandır, uzak durmak
lazımdır. Yalçın’ın kitabındaki sloganlar yoğun şekilde bilgiyle sarıp
sarmalandığı için kolay yoldan entelektüel bir sınıf atlama telaşındaki okurların
ökseye yakalanması da mukadder…maalesef.
Nitelikli bir eleştiri, söz konusu kitap bakalım bekledikçe tavını, kıvamını bulacak mı yoksa bozulacak mı? Emre Kongar'ın ''Tarihimizle Yüzleşmek '' adlı kitabının bugün için kıymeti harbiyesi ne durumda acaba?
YanıtlaSilYalçın'ın kitabını çöp olduğunu anlayacak kadar okuduktan sonra okumayı bırakmıştım, bir çöpün zamanla kıvama gelmesi ilginç olmaz mı? :)
SilKongar'ın kitabını okumadım, bir şey diyemeyeceğim onun için.
Hüseyin Bayram