Geçen akşam bir arkadaşımla “bi dur” meselesini konuştuk.
Bu isimde bir mesele yoktu aslında, meseleye bu adı sonradan ben verdim. Sonradan
isim bile taktığıma göre konuşma kafamın içinde devam etmiş demek ki.
Benim şu hayatta hakkını en veremediğim ata sözü “söz
gümüşse sükut altındır” diyen atanın sözüdür.
Bir o taraftan bir bu taraftan derken böyle basamak
basamak, incir çekirdeği kadar mevzu gökyüzünü kaplayabilecek bir hal
alabiliyor. Bu basamak basamak tırmandırmadaki tereddütsüzlüğün ana sebebi
kendini dayatmaktır genelde ama benim için öyle değil, ben netlik peşindeyim,
bir şeylerin öylece ortada kalması beni rahatsız ediyor. Yani herkes eteğinde
ne varsa döksün ve sonunda bir ortak noktada buluşulsun gibi bir kaygım var, gerçek bir anlaşma istiyorum yani, güzelce mutabık kalındıktan sonra kapansın konu... fakat öyle olmuyor, o basamakları tırmanan gerilim sonunda bir infilaka sebep
oluyor…buluşulması gereken bir orta nokta kalmıyor.
Zeka ile akıl arasındaki fark budur işte. Zeka ham madde
gibi bir şeydir, akılsa onu işleyen şuurdur. İnfilak ihtimalini göz ardı edip netlik
peşinde koşmaya devam etmek zekaya teslim olmak demektir. Zeka niceliksel bir
şeydir, akılsa nitelik kokar. İnfilak ihtimalini göz ardı etmek demek niteliği göz
ardı edip gerçekliği niceliğe indirgemektir. Hüsran kaçınılmazdır.
Zekanın gözden kaçırdığı kelime “kıvam”dır. Akılsa o
esnada sürekli konuşan çenelerin uzlaşabilecek bir kıvamda olmadığını fark
edebilir. Zeka kıvama dikkat etmez, akıl eder. Konuşurken bu kıvam parametresi
Demokles’in kılıcı gibi her daim tepemizde sallanıp durmalı, yürürlükte olan şey zeka
değil akıl olmalı.
Uzmanların bu sendroma koydukları ad basittir:
tepkisellik.
Tepkisel hallerimin idrakinde olduğum için kendimce bir
düstur geliştirdim, “söyleyecek güzel bir şeyin yoksa sus” dedim kendime,
uygulamışlığım da çoktur. Fakat bu kıçımdan uydurduğum düsturdan çok daha
kıymetli ve rasyoneldir şu sükutun altın olması meselesi. Sus ulan işte, sus,
bu kadar. Haklı olsan da sus, değilsen de…zaten o ajite olmuş beyinle haklı
isen de çok kolay haksız çıkarsın ki. Beyin ajiteyse sus, en süper düstur budur
aslında.
Şu tepkisellik herkesin başına bela bir şey ve bu
sebepten herkes kendinden pay biçerek çok kolay hak verir şimdi diyeceklerime. Tartışmanın
en hararetli yerinde, gerilim ibresinin artık iyice kırmızıya döndüğü bir yerde…pat
diye telefonun şarjı bitse mesela yahut karşılıklı konuşur iken aniden çok fena
çişin gelse…ya da yandaki masada kavga çıksa, ne bileyim yakınlarda bir tüp patlasa falan... Tartışma devam edemese
yani, bir süreliğine kesilse, araya zaman boşluğu girse…tartışma sonradan
kaldığı yerden devam ettirilirse tarafların uzlaşabilmesi ihtimali çok daha
yüksektir. Birilerinin ajite bir beynin ürettiği bir cümle ile yaralanması ihtimali
de düşer araya zaman girince.
Madem tartışmanın bölünmesi bu kadar makbul bir şey o
zaman bu bölünme için dış kaynaklı bir sebep aramak neden ki? Tartışmanın en
hararetli yerinde baktın ki uzlaşma çok uzak, birden diyeceksin ki: bi dur,
sonra konuşalım.
Bunu dedikten sonra kalk masayı falan terk et yani,
telefonu kapat, hiç sorun değil.
Yeter
ki bozuk kıvamını düzeltmene izin verecek kadar izin ver zamana, çünkü zaman
halleder.
Zamanında bir patronum bişi demişti bana, 15 yıl geçmiş
hala aklımda. Demişti ki:
Çok önemli bir karar alacağın zaman…istifa etmek,
evlenmek, boşanmak vs gibi, çok önemli bir karar söz konusu olduğunda…kesin
kararını ver…ama uygulama. Bekle 24 saat geçsin. Bi uyu, uyan. 24 saat sonra hala
aynı kararında isen o zaman uygula kararını.
24 değil 124 saat bile olabilir şu araya konması gereken “tampon”
zaman…ama konulmaz. Bu aceleciliğin sebebi de sabırsızlık falan değildir, egodur.
Egondur çünkü çok güvenirsin sözünün doğruluğuna, haklılığının kesinliğine
falan. Güvenme bu kadar çünkü sandığın kadar haklı olmadığını yahut haklılığını
göstermek için izlediğin yolun yanlışlığını sonradan gösterebilir sana hayat.
Bazen hastalık gibidir haklılık, ihtimale ihtimal ver.
daha beş dakika olmadı kendi aceleciliğime, susmayı bilmeyişime dair bir şeyler yazalı. ego konusunda hakkın var, ne güzel tespit.insan kendine yakıştıramıyor ama öyle. iyi ki yazıyosun
YanıtlaSilhissikablelvuku efendim :)
Silama egom merak ediyor şu an "bunu kim yazdı?" diye, olmaz ki ama böyle, adını yazar insan...yazmalı yani :)
tam olarak bile isteye değil...amacım egonu merakta bırakmak değildi. yazmalı tabii, doğru diyosun :)
YanıtlaSil