18 Temmuz 2011 Pazartesi

TAŞ

Geç vakit eve gelirken radyoda “arda boyları” çaldı, Şükriye Tutkun söyledi. Bitti, başka türkü başladı ama bende bitemedi bir türlü…


Türkü bitmediği için mi uyku tutmadı yoksa sıcaktan mı...bilmiyorum gerçekten, burdayım neticede.

Dram denen şey bir genç kıza aitse daha bir kanatıcı oluyor. Fazla teknik olacak ama daha iyisini söyleyeyim, en çok da kız çocuğunun dramı büker insanı. Ruhlu, hayaletli korku filmlerinde yıllar evvel katledilmiş 8 yaşlarındaki kız çocuğu öğesinin bu denli yaygın kullanılması tesadüf değildir nitekim. Sebebini anlamak zor değil, zarif ve kırılgan şeylerin sembolü kız çocuğunun (genç kızın) muhatap kaldığı sonu ölümlü vahşet kırılgan zerafetine tezat teşkil ettiğinden ürpertir insanı, balona değen iğne ucu gibi. Evet  fazla teknik oldu burası!

Daha az bilinen ama etkisi “arda boyları”ndan aşağı kalmayan bir bozlak vardır. Ayşegül pek güzel söyler. Ahan link:

Bunlar da sözleri:
"Ankara'da yedim taze meyvayı
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
Keskin'den de sildirmeyin künyeyi
Söyleyin anneme annem ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin

Trene bindim de tren salladı
Zalım doktor ciğerimi elledi
İyi ol'un diye köye yolladı
Söyleyin anneme annem ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin"

Kızcağız gençmiş…Vahşet falan yok, belli ki hasta sadece, bildiğiniz ecel yani! Ama “söyleyin anneme annem ağlasın, babamın oğlu var beni neylesin” sözlerini duyduğunda içi titremeyen insan değildir! Bir eksiklik, bir kabullenememe, bir olmamışlık hissi ki…öyle ince bir sitem ki...çok fena!

Arda boylar’nın hikayesini aradım google’da, bir sürü sayfa çıktı ve hepsi aynı yerden copy-paste. Ben kopyalamayacağım buraya çünkü türkünün sözlerini tam karşılamıyor, ayrıca tuhaf, çelişkili bir anlatım. Sorgulamadan doğrudan kopyalamış nice insana da ne diyeceğimi bilmiyorum! Hikayeyi tam öğrenemesek de kızcağızın Recep’i sevdiğini, ailesi tarafından İsmail’e verilmeye zorlandığını, işin içinden çıkamayan kızın kendini suya atarak (muhtemelen arda nehri) hayatına son verdiğini anlıyoruz.

Türkünün en can alıcı kısmı “alıverin feracemi annecim giysin, o gıymatlı İsmail’e kendisi gitsin. “ kısmıdır... (Türkü de “diksin” diyor ama “giysin”dir bence onun aslı) Ölümüne sebep olmasına rağmen….hala “annecim” diyor!!!

Her iki türkünün can alıcı kısımlarında duygusal çağrışımı yüksek, acıklı türünden tek bir kelime yok, kullanılan kelimeler tamamen gündelik, sıradan. Gidilen bir piknik anlatılır gibi anlatılıyor akıbetler...Sitemler asla yüksek sesli değil.

Benim asıl söylemek istediğim şu aslında:
Gerçek acılara sahip gerçek insanlar en sızılı sitemlerini kısık bir sesle ve dolaylı yollardan söylüyor. Tabir caizse “şöyle bir geçerken” söylemiş gibi. Şimdiki zamanda ve her yerde olan insanlarsa tam tersini yapıyor. Yapış yapış, sahte duygusal cümlelerini kirli bir sakız gibi her yere yapıştırıyorlar, ajitasyon ideoloji gibi, herkes feryat herkes figan! Kimbilir ne acayip entrikalar peşine düşmüş, kimbilir ne incir çekirdeği çıkarlar için ne kocaman dümenler çevirmeye hazır bir dünya spiker radyolarda televizyonlarda “sevgi sevgi sevgi” diye bağırıyor, üç kuruş için anasını satacak sözümona bir dünya sanatçı sevgi şarkıları söylüyor haykırarak! Kokuşmuşluk her yerde her daim hazır! İyi niyetini her fırsatta dillendiren halkım, eşim, dostum, tanıdıklarım ; Ortadoğu’ya demokrasi götürdüğünü söyleyen Amerikan başkanı’ndan daha samimi ve inandırıcı değilsiniz! Sahte duyarlıklı, düşük ayar söylemler atmosferi kaplamış durumda ve nefes almak isteyene çok fazla bir seçenek sunmuyor bu atmosfer…

Peki ya ben? “Karpuz kabuğundan gemiler yapmak” filmini izlerken kendimi saf bulmadığım için kendimden utanan ben…Kurtulabilir miyim bu ithamlardan? Sıkıntılarım ne kadar gerçek? Fısıldıyor muyum, bağırıyor muyum? Sitemlerim dolaylı mı doğrudan mı? Zarif olma ihtimali olan sitemler mi bunlar acaba???
Şairim,
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
Ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam,
Şairliğimden utanırım.
diyen Bedri Rahmi’yi gayet iyi anladığım aşikar, anlamaktan daha işe yarar bir şey yapabilme durumum nedir acaba? Bedri Rahmi’nin daha işe yarar bir şey yapma durumu neydi acaba?

Gerçek insanlar! Biliyorum vardılar. Var değillerse de arkalarında bıraktıkları birkaç kırık dize gerçekti, acı gibi gerçekti, biliyorum.

“İlk taşı günahsız olanınız atsın.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...