1 Nisan 2011 Cuma

CLOSER

“Closer” adlı filmi seyrettim dün akşam. Piyasa işi bir şey sanıyordum ki öyleymiş gibi de başladı. Romantik komedi sandım. Ama tatlı-sulu karpuz tadındaki başlangıçtan sonra bol acılı biberler ve biberin acısını çekmiş tuzlu domatesler servis edildi! Neye uğradığımı şaşırdım! Film ilişkileri konu alıyor gibi ama ilişkiler sadece araç, asıl dert çok başka…Tek tek irdelenesi dört farklı karakterin, olan şeyler karşısında dört farklı duruş geliştiren dört karakterin içinde beni en çok sahte-gerçek ismiyle Alice etkiledi. Görüntünün aksine en gerçekçi karakter odur kanımca. Yalandan bir murat çizip muradıyla en gerçek şekilde sevişen bu gözü pek yaşama arsızı... inanılmazdı.
Tekrar seyredeceğim, tane tane seyredeceğim. Aşağıdaki diyaloğu filmin etkisiyle uydurdum.

- Ayağa kalk.
- Neden?
- Kralın emri.
- Çıkaramadım ben… Hem cumhuriyet olmamış mıydık en son?
- O başka.
- Nasıl başka?
- Öyle seçimle gelip seçmeyince giden bir kral değil.
- Ya?
- Alemin kralı.
- Ormanda mıyız? Aslan bana “kalksın” diye emir mi yolladı? Sen kimsin?
- Kralımızın sadık hizmetkarı.
- Bana bak Sadık, kapıyı ört, holün ışığı gözüme doluyor. Ört hadi uyuyacağım.
- Sadığım ama adım Sadık değil. Ayağa kalk.
- Sadakat fetişi için saat geç değil mi? Uyumak üzereydim hatta uyuyorumdur belki. Nerden girdiysen ordan git.
- Ayağa kalkman uykunu açacaktır, kralımızın şefkatli kolları seni rehavetten koruyacak ve doğru yolu gösterecektir.
- Uykuya hürmeti olmayan münasebetsiz uşağını uyuyan birine yollayıp “kalk, kalk” diye bağırtan bir kralın göstereceği yoldan gidecek kadar aptal değilim.
- Ne kadar aptalsın peki?
- Oldukça. Ama sınırları belli bir aptallık bu, sizinle işim olacak kadar değil.
- Çoban güdebilmek için sürünün sürülüğüne ihtiyaç duyuyor olsa da ayrım yapmadan tek tek güder koyunlarını. İnat etme, uyan ve peşimden gel.
- Sen kapıyı kapatır kapatmaz uyuyacağım tekrar. Aklım yatak odama nasıl girdiğini bilmediğim bir yabancının peşinden gitmeyecek kadar yerinde. Git, aklımın da benim kadar uykusu var, uyuyacağız.
- Aklının değil benim peşimden gel. Aklına değil bana güven. Aklın çok istiyorsa bırak oracıkta uyusun, sen benimle gel. Ben yabancı değilim hem.
- Kimsin ya?
- Alemlerin kralının sadık hizmetkarı.
- Sıcak yatağımdan kalkıp alemlerin kralına akacağım, üstelik aklımı yanıma almadan. Ne içtin sen en son?
- Hiçbir şey. Aklı çıkışmayınca benliğini alkol dolu bardaklarda boğmak benim değil senin yöntemin. İtaat et ve rahatla. Kalk hadi.
- Müşfikleşti şimdi de! O her şeyi bilen koyun güdücüsü kralına sor bakalım lazım olduğunda neredeymiş? Elimde sıcak-nemli bir uykudan başka bir şey kalmayınca mı hatırladı sürüden ayrı sürüye aykırı koyununu?
- Gözünü senden hiç ayırmadı ki hiç. Kibirli aklın izin verseydi kafanı kaldırıp her hangi bir yöne baktığında onunla göz göze gelebilirdin, bunun olmasını istemedin.
- Gözlerindeki yansımam beni rahatsız ediyordu, yapamazdım.
- İzleyen gözlerin farkındaydın yani en başından beri.
- İzliyorlardı evet ama sahip çıkmayan bakışları vardı, güvenemezdim.
- Neden doğru yolun daha önce gidilmiş olanlardan biri olamayacağı saplantısındasın? Samimiyet dediğin klavuzun da tıpkı aklın gibi kibre batmış bir haz düşkününden başka bir şey olmadığını ne zaman anlayacaksın?
- Beni yoldan aklım çıkarmadı, faili meçhul bir şeyler iş başındaydı.
- Meçhul falan değiller, beklentilerinden bahsediyorsun.
- Evet sanırım haklısın. Kurban katilini tanır. Ama benim katilim aynı zamanda benim yaşama enerjimin kaynağı, ona ihtiyacım vardı.
- Asla. Ne şekilsiz büyümüş hormonlu beklentilerine ihtiyacın vardı ne de kibirli aklına. Yapman gereken tek şey uymaktı.
- Denedim. Anlaşamadık, uyuşamadık.
- Uyuşamadın çünkü seçeneklerde olmayan şeyler istedin. Riyakar, samimiyetsiz, sıradan, aptal etiketlerini düşüncesizce yapıştırıp ölümüne hakir gördüğün insancıklar senin gibi ilave enerji kaynakları aramadılar. Sandığının aksine senden daha çok farkındaydılar.
- Neyin?
- Olmadığının.
- Neyin olmadığının?
- Anlamak zorundasın değil mi?
- Anlamamalı mıyım?
- Hayır, anlasan da olur ama şart değil anlaman.
- Seçimlerim yanlış mıydı?
- İşte asıl anlaman gereken bu. Yanlış olan neyi seçtiğin değil seçimine ne kadar sahip çıktığın ve seçmediğini ne kadar gözden çıkarttığındır. Sen ikisini de yapamadın. Sorgulamak zorundaydın hep.
- Sorgulamamalı mıydım?
- Bu sana kalmış. Ama anlaman gereken tek şey anlamanın gereksiz oluşudur. Ama sen durmaksızın kurcaladın ve yalan olduğunu anladığın an sırt çevirdin her muradına, seçtiğini hırpaladın, seni hırpalayanı seni seçmeye zorladın.
- Bir yalandan murat olur mu?
- Muradın kendisi yalandır zaten. Sen sadece hangi yalanı murat edineceğini seçersin ve yalanına sahip çıkarsın. Kibirli aklın “hangisi” sorusuyla dağıttı her şeyi, seni kimseyle paylaşmak istemiyor çünkü.
- Ne yapmam gerekiyor peki şimdi?
- Bize katıl.
- Siz kimsiniz?
- Sürü.
- Ne sürüsü?
- Çobanından başka hiç kimsenin düşünmediği gürültücü-mutlu sürü.
- Bu mümkün mü? Sürüye katılmam yani, hiçbir şey olmamış gibi.
- Bu sana bağlı. “Miş gibi” yapabilme yeteneğini geliştirebilmene bağlı. Muratlarının yalan olduğunu anladıktan sonra da yanında durabilme yeteneğine bağlı. Asıl gerçeğin yalanın ta kendisi olduğunu, servetinin yalanlarından ibaret olduğunu ve bu yalan balonunu servetini gerçeklik iğnelerinden koruman gerektiğini anlamana bağlı.
- Hani anlamam gerekmiyordu.
- Anlamayacaksın zaten, anladığını sanacaksın. Anlaman da yalan olacak.
- Benim için hala ümit var mı?
- Açıkçası çok değil. Ama bize katılırsan haşhaş tarlalarında gönlünce karnını doyurabilirsin, seni düşüncesizce “kandıracak” derelerde su içebilirsin bizimle.
- Kulağa hoş geliyor.
- İlkel tabiatına teslim ol. Gerçek özgürlük ram olmaktadır. Büyük zekanın senin yerine her şeyi düşünmesinin rahatlığına alışınca ayrılmayacaksın yanımızdan.
- Pekiii…
- “Peki” yok, soru yok. Kalk ve gel sadece.
- Nasıl?
- Sabah uyanınca konuştuklarımızı hatırla yeter.
- Ben rüyalarımı aklımda tutamam ki.
- Biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...