6 Aralık 2017 Çarşamba

PLEASANTVILLE

Az önce beklentisiz izledim ama izlerken "Allah Allah nasıl izlememişim, nasıl duymamışım bunu ben" dedim defalarca.

Film pazar filmi görünümünde ama kesinlikle öyle değil, ağzı çok dolu, oldukça da matrak.

Ortalarında "nasıl bağlayacaklar acaba" diye düşündüm, aklıma bir şey gelmedi, onların da gelmemiş!
Finali zayıf ve biraz fazla Hollywoodvari nitekim, bu sebepten bi kızdım önce, görmediğim bir şeyi göstermelerini bekliyordum, beklentimi de iyice yükseltmişlerdi fakat lüzumsuzluklar içinde bitti! 
Ama sonra kızmaya hakkım olmadığını düşündüm çünkü diyeceğini zaten demiş film, finale bir şey bırakmamış ki, final diye ne bekliyorsun yani di mi? O ucuz finale hiç gerek yoktu, pat diye bitmeliydi.

Adem'in Havva'nın elinden elmayı yemeye ikna olduğu anı düşünün, ya da Kolomb'un nereye gittiğini bilmeden İspanya kıyılarından batıya açıldığı anı... Marco Polo'yu, Evliya Çelebi'yi baştan çıkaran merakı da düşündükten sonra Eflatun'un mağarasındaki insanları da düşündük mü tamamdır.
Peki Kolomb'un gemileri bilinmeze açılırken rıhtımda gidenleri seyreden kalabalık ne düşünüyordu acaba? Daha çok güvende mi hissediyorlardı yoksa ıskalamışlık hissi mi baskındı? Sonunda Amerika'ya ayak basmayı başarabildikleri düşünüldüğünde ıskalamışlık hissinin hakim olması gerektiği düşünülebilir ancak unutulmamalıdır ki o gemilerin içinde Amerika'yı göremeyen de vardı...
Doğru olanı hangileri yapmıştı, gemilere binenler mi yoksa rıhtımda kalanlar mı? "Doğru" dediğimiz ne?
Bu arada filmde esas oğlanın bir kızın elinden elma yediği bir sahne de var :)

Muhafazakarlığın sunduğu yalandan mutluluğa fit olmalı mıyız yoksa sonunda bizi hangi bela beklerse beklesin gerçeğin, sadece gerçeğin peşinde mi olmalıyız? Doğru olan hangisi? (Muhafazakarlıktan kastım dindarlık değil yeniliğe kapalılık, kelimeyi öz anlamında kullanıyorum)
Dünyaya anlamak için mi geldik yoksa mutlu olmak için mi? Köyünüzün dışında ne var? Tecrübe ettikleriniz sayı olarak asla tecrübe etmeye yanaşmadıklarınızın yanında ne kadar da çok az di mi?

Ya da çok başka bir soru: at diye bir hayvan olmasaydı ne olurdu, nasıl olurduk?
Uygarlık atın üzerinde yükseldi, at olmasaydı şu an çook daha ilkel şartlardaydık, bu böyle tamam da... o ilkel şartlarda daha iyi olabilir miydik acaba? "İyi" dediğimiz ne?

Amishler ne yapıyor acaba şu an?

Tabi ki cevap vermeyeceğim ben ama film cevaplamış. Finali sevmemem de ondan zaten, verdiği cevabı sevmedim, fazla yüzeysel buldum, yakışmadı yani o gövdeye o final... daha da doğrusu cevap vermiş olmasını sevmedim.
Filmin cevabını önemsemeden her izleyici kendi cevabını kendi vermeli bence...ya da verememeli.
Soru da tek: mutlu olmaya mı geldik şu dünyaya?

Ben hiç gece denizde yüzmedim. Ama yüzesim var :)

Not:
Derd-i firakınla düşeli sevdaya, meye,
Müptelayım, deliyim, sinmişim esrar-ı neye.
Feleğin kahpe başında paralansın parası,
Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye.
NEYZEN TEVFİK

Not 2: 
Mabedin matbah ola şam ü seher,
Müsterah ola ziyaretgahun.

Bunun için mi olubsen mahluk?
Bu mudur emri sana Allah'ın?
FUZULİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...