Böyle lafların da hastasıyım, hayat bizi “daha büyük bir
şeye” atacağı için geriyormuş. Sebep? Daha büyük bir şeye gitmek istediğimi kim
söyledi ki, germe beni hayat :p
Bu lafı da Paulo Coelho söylememiştir bence,
birkaç kitabını okumuşluğum var, onun ayarı bir cümle değil bu. Malum, sosyal
medya leşkerlerinin böyle bir huyu var, bi laf yumurtluyorlar, sonra da altına
meşhur bir isim yazıp dayıyorlar piyasaya. Gerçekten onunsa da ayıp yani,
kınıyorum.
Dünyanın en değersiz şeyi nasihattir çünkü bedavadır. Bir
şey size çok değerliymiş havasında bedavadan veriliyorsa kıllanmak akıllıca
olur. Gerçekten değerli de olabilir tabi o bedelsiz sunulan ama dikkatli
olmak lazım.
Nasihat soru içermez, cevaptan ibarettir. Yani size nasıl
davranacağınızı dikte eden bir şeydir, insana kendini dayatma imkanları sunan
bir konsepttir. Bu özelliğiyle şiddet unsuru olarak gayet işlevseldir,
özellikle pasif agresifler bu işin ustasıdır, size her türlü kötülüğü “sizin
iyiliğiniz için” yaparlar.
Pek çok akıllı kişi pek çok güzel söz bırakmış da gitmiş.
İnsan beynine çapraz koşular yaptıran, yeni kapılar açan, çok sağlam, yüksek hayranlık
uyandıran özdeyişlerin sayısı az değil.
Ancak nasihat kapıları açmaz, kapatır, düşünceye yer
bırakmaz, noktayı koyar bırakır. Çok fazla nasihate maruz kalmış biri olarak…nasihatteki
iyi niyet kisvesine gizlenmiş dayatma halinin sevimsizliğinin bizarı olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.
Konu nasihatse asıl bahsedilmesi gereken şey
hazırcılıktır, bu hazırcılık dediğim giderek artan bir şeydir, çok fena bir
şeydir!
Haldun Taner’in bir yazısı vardı, insanların bu hazırcılığı
ile dalga geçen bir yazı, örnek olarak da nasıl zengin olunacağını tarif eden
kitapları verir. Mealen der ki:
Yahu, zengin olmanın yolu birkaç püf noktasından ibaret
olsa, bunlar bir kitaba sığabilir olsa, o kitabı okuyarak zengin olmak mümkün
olsa…o kitabı size o kadar ucuza satarlar mı sanıyorsunuz?
Yıllar önce okumuşumdur şunu ve bir kalıp olarak
düşünceme yerleşmiştir bu soru: bu kadar işe yarıyor olsa o kitabı bu kadar
ucuza satarlar mı? Bedava peynir fare kapanında olur yani.
Bedava peynir fare kapanında olur…bu bir atasözü…ve
nasihat. Madem bu kadar gıcığım bu nasihat işine neden atasözü kullandım?
Derdimi çok kısa ve şık anlatmama imkan tanıyor da ondan. Bir kendini dayatma filan
da söz konusu değil, zekice bir uyarıdan ibaret. Genellemeci bakmak yanıltır, o
“kendini dayatma” dediğim şeyi iyi süzmek lazım.
Şu kişisel gelişim zırvalıkları, bilmem kaç maddede
mutluluğun anahtarları filan… hepsi yalandır! Hayat dediğin maddelere
sığıştırılamayacak kadar komplike ve sofistikedir. “Kaynım da aynı böyle
olmuştu, şu ilacı içti iyi oldu” diyen teyzenin önerdiği ilacı içmenizi asla tavsiye
etmem! Birine yarayan ötekine yaramaz, parametreler sandığımızdan çok daha
fazla olabilir çünkü.
Fotoğrafların exif bilgileri olur; diyafram, enstantane,
odak uzaklığı ve iso değeri. Aslında crop katsayısının da ilave edilmesi lazım
da…neyse.
Bir fotoğrafı pek çok farklı exif kombinasyonlarıyla
çekmek mümkündür, mevzuya hakimsen o kombinasyonlardan hangisini seçtiğin çok
da önem arz etmez. Ama bu tarif-reçete aşkı, bu hazırcılık…öyle sirayet etmiş
ki bünyelere… fotoğrafın sırrının exif seçiminde olduğunu zanneden ciddi bir
kitle var! Yani evet, bir macro fotoğraf çekerken diyaframı 5,6 alırsan olmaz o
iş, aşmaman gereken teknik sınırlar var, 1/100 enstantaneyle pan çekemezsin mesela ama
iyi çeken birinden exif aldın diye de iyi olmaz fotoğrafın! Bazı salak foto
paylaşım platformları exif bilgisini eklemeyi şart koşuyor, bu hazırcılığı
destekliyor, o kadar anlıyorlar çünkü! Yahu fotoğraf uzun pozlama değilse, ne
bileyim bir teknik incelik ihtiva etmiyorsa…exifi ne yapacaksın ki? Fotoğraf
gezilerinde de gelir sorarlar: isoyu kaç yaptın, diyafram ne? Öğrenir ama düzgün
bişi çekemez gene de. Tarifle olmuyormuş…di mi?
Velhasılı ne ustalık ne de hayat öyle birkaç cümleye
sığmaz, resmin bütünü sandığın kulağıdır, köşesidir hep.
“Sohbet” kelimesi yanlış kullanılır çok zaman. Bir
konuşmanın sohbet olabilmesi için tarafların statü olarak denk olması gerekir. Yani amir-memur
ilişkisi altında sohbet edilemez, konuşmanın sohbet olabilmesi için amirin
amirliğini geçici de olsa bir kenara bırakması gerekir, karşısındakini dengi
sayması gerekir. Hani “seninle müdürün olarak değil bir abin olarak konuşuyorum”
diye başlayan konuşmalar var ya…müdür dediğini gerçekten yapıyorsa ne ala ama
genelde yalandır bu, statü farklılığının sağladığı avantajlardan vazgeçmez çünkü
insanlar…genelde. O çocuklarıyla “arkadaş gibi” olma iddiasındaki babaların bu
tavrı da yalandır. Sözüm ona “arkadaşız” ayağına, sözüm ona “sohbet” ayağına
dayar çocuğa nasihatleri. Derdi basittir, çocuğun kendi istediği gibi olmasını
istiyordur. Kendini dayatmanın kibar bir yoludur nasihat.
Bir konuşmanın sohbet olabilmesinin bir şartı statü farklarından
azade olması ise öteki şartı da dinleyebilmektir. Çok zaman dinlemeyi
zorlaştıran da o statü farklılıklarıdır zaten, “bir kenara bıraktım” der ama kolay
bırakmaz insan lüksünü, olgunluk ve cesaret gerektiren bir iştir statüden
geçici de olsa vazgeçmek.
A Perfect World her ebeveynin muhakkak izlemesi gereken
muhteşem bir film... Kaç kez izledim bilmiyorum, gene izlerim. O statü farkı
kullanımının geçici olarak da olsa bir kenara bırakılmasının nasıl muhteşem
farklar yaratabileceğini hiç çaktırmadan ama çok muhteşem anlatır. Bu işi
beceren de bir kaçak mahkumdur, polisiye bir kaptı kaçtı filmi görüntüsündedir
film ama… çok doludur. İzlememiş olanlara izlemesini pek çok tavsiye ederim.
(Tavsiye ederim, nasihat değil:p)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder