Mesele demokrasi değil, siz hala anlamadınız mı?
Evet ben yazdım ama benim sayılmaz bu cümle çünkü
insanlara “hala anlamadınız mı?” yahut “uyuyorsunuz be uyansanıza” şeklinde
telkinlerde-azarlamalarda bulunmak hiç tarzım değil. İroni var cümlede.
Ama mesele gerçekten de demokrasi değil!
Bloga siyasi yazı yazmıyorum, 15 Temmuz’un tam ay
dönümünde yazdığım bu yazı da siyasi görünümlü ama aslında öyle olmayan bir
yazı …
Demokrasi Yunanca asıllı bir kelime, halkın kendi kendini
yönetmesi gibisinden bir sözlük anlamı var. Ülke, halkın seçtiği temsilcilerin
toplaştığı bir parlamento marifetiyle yönetiliyor
bu sistemde. Yönetime talip olan temsilci adaylarının kendilerini halka
serbestçe ifade edebilmesi gerekliliği de sistemin esaslarından.
Kaba bir bakışla demokrasinin oylama ve ifade özgürlüğü
şeklinde iki temel prensibe dayandığını söylemek mümkün.
Tarihi, pratiği daha eski tabi ama demokrasinin modern
tarih sahnesinde arz-ı ednam etmesini Bağımsızlık Bildirgesiyle (1776)
eşleştirmek mümkün. Dünyaya yayılmasındaki asli etken de Fransız İhtilali tabi.
(1789)
Sorun şu ki; oylama ve ifade özgürlüğü kavramlarının
icadı demokrasi kelimesinin icadından çok daha eski! Yani ortada daha demokrasi
falan yok iken de demokratik yahut antidemokratik tavırlar sergiliyordu insanlar
(tıpkı bu gün olduğu gibi) ama bunlara bir isim verme gereği duymuyordu.
Bu hesapla demokrasi kelimesi bir kavramdan ziyade
markadır. Bir takım değerleri paket halinde sunup paketin üstüne de “demokrasi”
yazmış birileri işte zamanında.
Kelimeler gerçeğin indirgenmiş halleridir. Hiçbir kelime
temsil ettiği şey ile aynı değildir. Masa başkadır, “masa” kelimesi başka.
Kelimelerin sadece sözlük anlamlarına dikkat etmek
gerçeklerin algılanmasını kesintiye uğratır, sadece sözlük anlamlarıyla
yetinirseniz gerçeğe değil gerçeğin indirgenmiş haline talip olmuş olursunuz.
Aynı kelimenin farklı kişisel ve toplumsal bilinç altlarındaki
algılanması da farklı farklıdır. Buna çağrışım yükü denir. Sözlük anlamı istediği kadar aynı olsun, her
kelimenin her beyindeki çağrışım yükü farklıdır.
Demokrasi kelimesinin 79 milyon beyindeki 79 milyon farklı çağrışım yükünü baz almak
pratik değil ama bu çağrışım yükünün kabaca bir ortalamasını alıp “biz” diye
başlayan cümleler kurmak mümkün.
Soru basit; 15 Temmuz gecesi insanları çıplak elle tank avlamaya,
kurşunların üzerine yürümeye iten motivasyon ne idi, dertleri neydi bu
insanların?
Ülke yöneticilerinin hatta yönetiminin bir dış müdahale
ile değiştirilmeye çalışılmasına isyan etti o insanlar. “Ben seçtim yahut
seçmedim ama yönetici benim yöneticim, değiştirmek de bana düşer, sen kalkıp
menfaatine uymayan şeyler yapıyor diye benim ülkemin yöneticisine el uzatırsan
ben de siper olurum o yöneticiye, sana izin vermem.” dedi yani kitleler. Bu haliyle
korunan demokrasi değil vatan idi. Bir takım dış mihrak ipnelerinin iç işlerimize
karışması ağrımıza gitti, isyan ettik, karşı koyduk.
Darbe girişimi sonrası yapılan mitinge “demokrasi mitingi”
diye isim konmasının sebebi markalamadan başka bir şey değil. “Demokrasi” markası
“vatan” mefhumunun yerine kullanılıp durduğu için kafalar da karışıp duruyor.
Ortak bir “vatan savunması” fikriyle dünya görüşleri
birbirinden çok farklı yığınları sokağa dökebilirsiniz ama “demokrasi” kavramı
için kimseyi yerinden kıpırdatamazsınız…çünkü öyle değil gibi görünse de
demokrasiye inanan pek bir kimse yoktur. Bu Yunan alüftesi için kimse düşmez
sokaklara! Sade bizde değil, bütün dünyada böyledir bu, önde gayet renkli, şatafatlı
bir demokrasi bayrağının yürümesi sizi aldatmasın, o bayrağın arkasında yürüyen
yığınlar farklı motivasyonlarla yürür aslında.
Bu haliyle demokrasi denen marka, demagogların en
sevdiği, vazgeçemediğidir. Sade kendi olsa yine iyi, “demokratik, demokrat,
antidemokrat” gibi türevleri de var. Adam sıkışınca “bu tavrın demokratik değil”
diye basıyor feveranı ama kendisi çok mu demokratik? Yoo, onun derdi gücü elde etmiş
olanın kendisi olmayışıdır sadece, nitekim “demokrasi” diye bağıranlar gücü ele
geçirirse çok kolay faşiste dönüşebilir. Yani bu demokrasi kelimesi sırası
gelince herkesin işine yarayabilecek bir kelimedir ama gerçek sevdalısı
neredeyse hiç yoktur. Dünyanın belki de en çok kullanılan demagoji kelimesi
demokrasi kelimesidir.
“Vatan” kelimesinin sizde yarattığı o dolu dolu hislerle “demokrasi”
kelimesinin sözlük anlamından ibaret çıplaklığını karşılaştırmak mevzuyu
anlamak için yeterli aslında. Çağrışım yükü dediğim şey “vatan”da dolu dolu
iken “demokrasi”de yoka yakın.
Solcular yıllarca “komprador, emperyalist, goşist,
sekter, lümpen, burjuvazi” gibi kelimelerle kendilerini Türk halkına anlatmaya
çalıştı durdu. Şu kelimelerin hepsinin toplamı “zülüf” kelimesi kadar bile
titretmez insanların içini. Zülüf dediğin de altı astarı saçtır yani, o kadar.
Ama “zülüf dökülmüş yüze aman, kaşlar yakışmış göze aman” dedin miydi herkesin
içi bi hoş olur… “vatan” dersen de eğip bükebilirsin o insanları… ama o "solcu" kelimelerin alayına “sekter” der de başka bir şey demez o insanlar.
Aynı şekilde yaptığım araştırmalar neticesinde (yaptım
hakikaten) “ülkü” kelimesinin anlamını bilen “ülkücü” sayısının aşırı az
olduğunu da tespit etmiş bulunuyorum! Yani adam “bi şeyci” ama “neyci” olduğunu
bilmiyor. Ki kelimenin anlamına bakarsanız solcuların da aslında ülkücü
olduklarını iddia ettiklerini anlarsınız.
“Komünist”le “ülkücü”yü ayıran sadece kelimelerdir. Anlamlarına
bile vakıf olamadıkları, çağrışım yükü bakımından güdük mü güdük kelimeler. Sadece
marka değeri olan, lüzumundan fazla sembol kelimeler…
Bu şekilde “demokrasi” gibi dilimize yerleşmiş sözlük
anlamından ibaret pek çok güdük kelime var. Örnek vermeyi gereksiz buluyorum
ancak bu kelimelerin çok büyük oranda batı kaynaklı olduğunu söyleyebilirim.
Cemil Meriç’in “kavga insanla kader arasında değil, insanla kelime arasında”
dediği tam da budur. Bize ait olmayan, içselleştiremediğimiz, bir türkünün
içinde geçemeyecek kelimeler için ne kadar çok can yandı bu ülkede…dünya görüşü
fark etmez, beyhude yanan onca can için ayrı ayrı üzgünüm.
Ve…demokrasi kelimesini hiç kullanmadan konuşmak hatta
siyaset yapmak bile mümkün…hem de gayet “demokrat” kalarak. Şahsen ben çok
kullanmıyorum, sevmediğim gibi gerek de duymuyorum bu kelimeye derdimi
anlatırken.
Daha çok kullanmamız gereken, derdimizi anlatmak için
bize yetecek gayet de bizden kelimeler de var: hak, haksızlık, hakkaniyet, adalet,
vicdan, liyakat, zulüm, iyilik, kötülük, insanlık, kardeşlik…gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder