9 Kasım 2015 Pazartesi

AMA ARKADAŞLAR İYİDİR

Ben mi günlük? Ben iyiyim çok şükür. Sarı kız bilmiyorum ki minik buzağıyı sütten kesti mi?  Kuzularla oğlakların cinsel yaşamına dair fikrim de yok, şehir ya zaten burası, inek minek yok hiç. Öküz var bol bol ama mecazi, trafikte falan. Ben sadece B planının adını A planı olarak değiştirdim. Yeni A planını eski A planının üstüne kaydetmiş gibi düşün, undo falan yok yani. Çöpten boşaltılmışları bırak format bile geri getirilir de üzerine kaydetmeye çare yoktur bilirsin di mi günlük? Bilir misin? Plan demişken… Eskiden planlama müdürüydüm ben, 11 sene öncesine kadar. Hem de sıkı bir planlamacıydım, aşırı titizdim, altımda çalışanlar ve hatta tedarikçiler yıpranırdı falan…ironik di mi? Cıvıma!
Eski zaman...bir kumaş alımında ciddi sıkıntı yaşamıştık termin olarak. Her gün boyahaneyi arayıp “şu hala boyanmadı mı bu hala bitmedi mi?” diye baskı yapıyordum bize bakan müşteri temsilcisine. (Gerçekte bu değil ama adı Süleyman olsun mesela) Sonradan onun müdürü anlattı bana. “Lan” dedi “geçen gün Süleyman’ın çekmecesini bi açtım, ilaç dolu. “Ne bunlar?” dedim, antidepresanmış hepsi. Süleyman senle her telefon konuşmasından sonra bi avuç yutuyormuş onlardan.”  Gülmüştük pek çok. Haklıydım ama, o siparişi yükleyene kadar anamdan emdiğim süt burnumdan gelmişti.
Haklıyımdır ben zaten hep…ama haklıyken haksız duruma düşmede de üstüme yoktur. Ama konu bu değil.
Konu yok aslında. Hatırını sorayım dedimdi sade. Sıkıldın mı günlük? “Putlaşma” diye bi yazı yazacaktım aslında ama hiç öyle büyük büyük tahliller-tespitler yapacak kıvamda değilim, tarihsel perspektif falan…cıvık tarafımdan kalktıysam demek!
Seçimler oldu işte burada, daha önceki seçilmiş  daha güçlü seçildi, ben gene oy kullanmadım, seçimden sonra aynı saçma replikler tam gaz devam, üff çok sıkıcı…üstelik konu bu da değil. Konu kalmamış kafada! Blogun tek konusu olmayan ve en cıvık yazısı yayınlanmış olacak…eğer şu yazdıklarımı yayınlarsam.
Dün Twitter’da şöyle bir aforizmaya denk geldim: Hayatının öznesini kaybedince devrik olur tüm cümlelerin.
Büyük üstad, “koskoca” Sezai Karakoç etmiş bu lafı. Lan iyi de özne olmazsa cümle olmaz ki, ayrıca herkes kendi hayatının öznesidir zaten, öznenin kaybolması bir nedir? Üstelik devrik cümle ne alaka, yüklemin sonda olmasıyla ilgili bu, özneyle işi olan bir durum değil ki. Aklı sıra devrikten devrilmeye bağlantı kurmaya çabalıyorsa daha da fena! Yani tam bir laf söyledi bal kabağı durumu ama sırf hazret  böyle bi laf yumurtladı diye bunu Twitter’da paylaşıyor bir milyonun üzerinde takipçisi olan bir hesap. İşin boktan kısmı o milyonun içinde ben de varım! E arada güzel şeyler de çıkıyor ama napiim, bakıyorum işte bazen. Bu beni kötü biri yapar mı?
Demem o ki, gayet meşhuuur bir cümle üreticisi (yazar) böyle bir saçmalığı üretip bir de piyasaya sürebiliyorsa…benim hayli saçmalama hakkım var demektir yani, kullanıyorum ben de.
Sonra işte Instagram’a her gün bir foto yüklemeye başladım. Stoktan kullanım hep. Bitince emekli olurum herhalde ama 1 yıldan fazla idare eder beni eldeki stok. (2 yıldan da fazla) Takip ediyorlar ben de onları takip ederim ümidiyle, bekliyorlar biraz, ümidi kesince takip etmekten vazgeçiyorlar. Beni tutup tutup bırakarak duygularımla oynayıp duruyolar, pazardaki seçilmeyen domates gibiyim:p  Şimdi sen “e sen de takip et o zaman” diceksin belki ama… Etmiyom yaa ne etçem! Bazen ediyom ama, canım isterse. Çok fazla fotoğraf yükleyenleri de ben çıkarıyorum takipten. (Başkasına laf edip kendi yapan insan modeli) Saçma sapan fotoğraflara like yapmaktan da yorgunum be günlük, beni anlıyor musun? Elime mi yapışır like’layayım da sevinsin garip, parayla değil ya like di mi? Bi de şu yukarıdaki aforizmaya benzer laf ebelikleriyle dolu her yer, okurdan çok yazar var memlekette anasını satiim, herkesin elinde bi mikrofon! Bu okumanın adı da değişti zaten son zamanlarda, “okuma yapmak” diyorlar. Biri g.tünden uydurdu böyle bi laf, okumuyor artık insanlar okuma yapıyorlar! Ha bi de “ne okuyosun? “ demezler mi adama? Okumanın kendisi putlaştırılmış durumda, (bunu da “putlaşma” yazısında örnek diye yazacaktım) oku da ne okursan oku! Olmaz ki ama böyle, olmamalı yani. Tamam faşist değilim ama nitelik de mühimdir yahu! Şu Tuna Kiremitçi’yle başladı herhalde bu furya, (emin değilim) böyle hüzünlü müzünlü yazılar çok para ediyor şu günler. Şu tiyatrocuların böyle buğulu buğulu okuyunca hangi şiiri okurlarsa okusunlar hüzünlü olması (zannedilmesi) gibi, her şiiri de aynı ses tonuyla okurlar, anlamadan-hissetmeden-içine girmeden okurlar, böyle fabrikasyon bi hüzün olur ya hani…onun gibi işte.  Samimi ve gerçek ile hiç de öyle olmayanın bir arada sunulması söz konusu yani şu sıralar ki büyük çoğunluk “öyle olmayan”lardan müteşekkil. Olan da o iyilere oluyor, arada kaynıyorlar çünkü. Demirle altını ayırt edemeyen dimağlar hepsini aynı tenekenin içine atıveriyor. Tüketiyoruz, tüketirken de tükeniyoruz. (Al sana aforizma, uydurduğum yerimin üzerinde oturuyorum şu an.) Şu Leyla’yla Mecnun dizisini denk gelmeler hariç düzgün izlemişliğim yok hiç ama yapılan alıntılar sayesinde izlemiş kadar oldum. Kimse kusura bakmasın, bi tane de okkalı repliğe denk gelmişliğim yok, hep şişirme. Ayılıp bayıldığınız nedir bi anlasam? Ramiz Dayı’nın aforizmalarıysa rezilliğin son perdesi, vıcık vıcık ve kof bir arabesk böyle. Daha neler neler neler be günlük...Oha çok eleştirel oldum lan! Dur güzel bişi söyliyim bari, Ramiz Dayı demişken, Tabutta Rövaşata ne süper bir filmdi! Tuncel Kurtiz çok güzel oynar onda, Ahmet Uğurlu döktürür falan, senaryo desen 10 numara, şu yukarıdaki muhteşem repliği de hediye etmiştir bize…yapsanıza böyle şeyler, nedir bu hüzünlü görünümlü salkım saçak metinler! Geçen ablamlarda bi diziye denk geldim, kadın ölüm döşeğinde, öldü ölecek, ölmeden önce de büyük gizli gerçeği açıklayacak…lafı öyle bir geveliyor ki ağzında, 10 dakika geçti “gerçeği söylicem” dedikten sonra, hala söylemedi. Be kadın söyle daa, ölecen hiçbir şey söyleyemeden, dizinin 10 dakikasını doldurmak için bu kadar da kastırılmaz ki! Sonra da reklam girdi zaten. Aman neyse bana ne, izleyeni düşünsün di mi? Ama izliyordum ben o sırada, içim şişti valla!  Muhteşem Yüzyıl'ın da Kösem Sultan'ı çıkmış. Osmanlı tarihi iki hikayeden ibaret zaten anasını satiim, bi Hürrem bi de Kösem Sultan, yıllardır anlata anlata bitiremediler. Kabızlar! Amaan bana ne, hayırlısı hayırlısı.
Neyse ben çıkayım artık günlük, bankaya gitçem daha. Görüşürüz.

3 yorum:

  1. Öznesiz cümle yokmu gerçekten??

    YanıtlaSil
  2. Öznesiz cümle yokmu gerçekten??

    YanıtlaSil
  3. Özne gizli olabilir ama kaybolamaz. Özne ve yüklem olmazsa cümle olmaz. Tümleç olmasa da olur ama.

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...