Ben mi günlük? Ben iyiyim çok şükür. Sarı
kız bilmiyorum ki minik buzağıyı sütten kesti mi? Kuzularla oğlakların cinsel yaşamına dair
fikrim de yok, şehir ya zaten burası, inek minek yok hiç. Öküz var bol bol ama
mecazi, trafikte falan. Ben sadece B planının adını A planı olarak değiştirdim.
Yeni A planını eski A planının üstüne kaydetmiş gibi düşün, undo falan yok yani.
Çöpten boşaltılmışları bırak format bile geri getirilir de üzerine kaydetmeye
çare yoktur bilirsin di mi günlük? Bilir misin? Plan demişken… Eskiden planlama
müdürüydüm ben, 11 sene öncesine kadar. Hem de sıkı bir planlamacıydım, aşırı
titizdim, altımda çalışanlar ve hatta tedarikçiler yıpranırdı falan…ironik di
mi? Cıvıma!
Eski zaman...bir kumaş alımında ciddi sıkıntı yaşamıştık termin
olarak. Her gün boyahaneyi arayıp “şu hala boyanmadı mı bu hala bitmedi mi?”
diye baskı yapıyordum bize bakan müşteri temsilcisine. (Gerçekte bu değil ama
adı Süleyman olsun mesela) Sonradan onun müdürü anlattı bana. “Lan” dedi “geçen
gün Süleyman’ın çekmecesini bi açtım, ilaç dolu. “Ne bunlar?” dedim,
antidepresanmış hepsi. Süleyman senle her telefon konuşmasından sonra bi avuç yutuyormuş onlardan.” Gülmüştük
pek çok. Haklıydım ama, o siparişi yükleyene kadar anamdan emdiğim süt
burnumdan gelmişti.
Haklıyımdır ben zaten hep…ama haklıyken haksız duruma
düşmede de üstüme yoktur. Ama konu bu değil.
Konu yok aslında. Hatırını sorayım dedimdi sade. Sıkıldın
mı günlük? “Putlaşma” diye bi yazı yazacaktım aslında ama hiç öyle büyük büyük tahliller-tespitler
yapacak kıvamda değilim, tarihsel perspektif falan…cıvık tarafımdan kalktıysam
demek!
Seçimler oldu işte burada, daha önceki seçilmiş daha güçlü seçildi, ben gene oy kullanmadım,
seçimden sonra aynı saçma replikler tam gaz devam, üff çok sıkıcı…üstelik konu
bu da değil. Konu kalmamış kafada! Blogun tek konusu olmayan ve en cıvık yazısı
yayınlanmış olacak…eğer şu yazdıklarımı yayınlarsam.
Dün Twitter’da şöyle bir aforizmaya denk geldim: Hayatının
öznesini kaybedince devrik olur tüm cümlelerin.
Büyük üstad, “koskoca” Sezai Karakoç etmiş bu lafı. Lan iyi
de özne olmazsa cümle olmaz ki, ayrıca herkes kendi hayatının öznesidir zaten,
öznenin kaybolması bir nedir? Üstelik devrik cümle ne alaka, yüklemin sonda
olmasıyla ilgili bu, özneyle işi olan bir durum değil ki. Aklı sıra devrikten devrilmeye
bağlantı kurmaya çabalıyorsa daha da fena! Yani tam bir laf söyledi bal kabağı
durumu ama sırf hazret böyle bi laf
yumurtladı diye bunu Twitter’da paylaşıyor bir milyonun üzerinde takipçisi olan
bir hesap. İşin boktan kısmı o milyonun içinde ben de varım! E arada güzel
şeyler de çıkıyor ama napiim, bakıyorum işte bazen. Bu beni kötü biri yapar mı?
Demem o ki, gayet meşhuuur bir cümle üreticisi (yazar)
böyle bir saçmalığı üretip bir de piyasaya sürebiliyorsa…benim hayli saçmalama
hakkım var demektir yani, kullanıyorum ben de.
Sonra işte Instagram’a her gün bir foto yüklemeye
başladım. Stoktan kullanım hep. Bitince emekli olurum herhalde ama 1 yıldan
fazla idare eder beni eldeki stok. (2 yıldan da fazla) Takip ediyorlar ben de
onları takip ederim ümidiyle, bekliyorlar biraz, ümidi kesince takip etmekten
vazgeçiyorlar. Beni tutup tutup bırakarak duygularımla oynayıp duruyolar,
pazardaki seçilmeyen domates gibiyim:p Şimdi
sen “e sen de takip et o zaman” diceksin belki ama… Etmiyom yaa ne etçem! Bazen
ediyom ama, canım isterse. Çok fazla fotoğraf yükleyenleri de ben çıkarıyorum
takipten. (Başkasına laf edip kendi yapan insan modeli) Saçma sapan
fotoğraflara like yapmaktan da yorgunum be günlük, beni anlıyor musun? Elime mi
yapışır like’layayım da sevinsin garip, parayla değil ya like di mi? Bi de şu
yukarıdaki aforizmaya benzer laf ebelikleriyle dolu her yer, okurdan çok yazar
var memlekette anasını satiim, herkesin elinde bi mikrofon! Bu okumanın adı da
değişti zaten son zamanlarda, “okuma yapmak” diyorlar. Biri g.tünden uydurdu
böyle bi laf, okumuyor artık insanlar okuma yapıyorlar! Ha bi de “ne okuyosun? “
demezler mi adama? Okumanın kendisi putlaştırılmış durumda, (bunu da “putlaşma”
yazısında örnek diye yazacaktım) oku da ne okursan oku! Olmaz ki ama böyle,
olmamalı yani. Tamam faşist değilim ama nitelik de mühimdir yahu! Şu Tuna Kiremitçi’yle
başladı herhalde bu furya, (emin değilim) böyle hüzünlü müzünlü yazılar çok para
ediyor şu günler. Şu tiyatrocuların böyle buğulu buğulu okuyunca hangi şiiri
okurlarsa okusunlar hüzünlü olması (zannedilmesi) gibi, her şiiri de aynı ses
tonuyla okurlar, anlamadan-hissetmeden-içine girmeden okurlar, böyle
fabrikasyon bi hüzün olur ya hani…onun gibi işte. Samimi
ve gerçek ile hiç de öyle olmayanın bir arada sunulması söz konusu yani şu sıralar ki büyük
çoğunluk “öyle olmayan”lardan müteşekkil. Olan da o iyilere oluyor, arada kaynıyorlar
çünkü. Demirle altını ayırt edemeyen dimağlar hepsini aynı tenekenin içine atıveriyor. Tüketiyoruz, tüketirken de tükeniyoruz. (Al sana aforizma, uydurduğum yerimin üzerinde oturuyorum şu an.) Şu Leyla’yla Mecnun dizisini denk gelmeler hariç düzgün izlemişliğim yok hiç ama yapılan alıntılar sayesinde
izlemiş kadar oldum. Kimse kusura bakmasın, bi tane de okkalı repliğe denk
gelmişliğim yok, hep şişirme. Ayılıp bayıldığınız nedir bi anlasam? Ramiz Dayı’nın aforizmalarıysa rezilliğin son
perdesi, vıcık vıcık ve kof bir arabesk böyle. Daha neler neler neler be günlük...Oha çok eleştirel oldum lan! Dur
güzel bişi söyliyim bari, Ramiz Dayı demişken, Tabutta Rövaşata ne süper bir
filmdi! Tuncel Kurtiz çok güzel oynar onda, Ahmet Uğurlu döktürür falan,
senaryo desen 10 numara, şu yukarıdaki muhteşem repliği de hediye etmiştir bize…yapsanıza böyle şeyler, nedir bu hüzünlü görünümlü
salkım saçak metinler! Geçen ablamlarda bi diziye denk geldim, kadın ölüm
döşeğinde, öldü ölecek, ölmeden önce de büyük gizli gerçeği açıklayacak…lafı
öyle bir geveliyor ki ağzında, 10 dakika geçti “gerçeği söylicem” dedikten
sonra, hala söylemedi. Be kadın söyle daa, ölecen hiçbir şey söyleyemeden, dizinin 10
dakikasını doldurmak için bu kadar da kastırılmaz ki! Sonra da reklam girdi
zaten. Aman neyse bana ne, izleyeni düşünsün di mi? Ama izliyordum ben o sırada, içim şişti valla! Muhteşem Yüzyıl'ın da Kösem Sultan'ı çıkmış. Osmanlı tarihi iki hikayeden ibaret zaten anasını satiim, bi Hürrem bi de Kösem Sultan, yıllardır anlata anlata bitiremediler. Kabızlar! Amaan bana ne, hayırlısı hayırlısı.
Neyse ben çıkayım artık günlük, bankaya gitçem daha. Görüşürüz.
Öznesiz cümle yokmu gerçekten??
YanıtlaSilÖznesiz cümle yokmu gerçekten??
YanıtlaSilÖzne gizli olabilir ama kaybolamaz. Özne ve yüklem olmazsa cümle olmaz. Tümleç olmasa da olur ama.
YanıtlaSil