28 Haziran 2012 Perşembe

ne vakit bir yaşamak düşünsem


“…….
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız   fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin”

Attila İlhan, “Ben sana mecburum” şiirinin son parçası.
Şiirin en etkili, en gerilimli, en zarif kısmıdır bence burası, buraya kadar olan kısımlar buradaki tempoya sahip değil ve…bildiğim en siyah ümidin ifadesidir bu parça!

Ayıpsız, yani kimsenin ayıplamayacağı bir türden, “başkaları” tarafından da makul-makbul karşılanacak kadar “normal” bir yaşamak düşünüyor şair…
Ama yetmiyor,  böyle sıradan bir “yaşamak”ı bir de kirlenmeden yaşamayı hayal ediyor. Yani “büyük yalan”a hiç yaslanmadan, hiçbir ciğeri beş para etmezin önünde eğilmeden, hiçbir sahteliğe tenezzül göstermeyip, tertemiz eller ve kirlenmemiş vicdanlarla yaşamayı düşünüyor bu “yaşamak”ı…hal böyle olunca o gayet sıradan “yaşamak” fikri ütopik bir hayale dönüşüyor.
Melali anlamayan nesle aşina olmadığı da nasıl da kesin...ahh!

Sonra o sus deyip adıyla başlamalar, içi sıra kımıldayan gizli denizler…simsiyah karanlıkta bir ümidin ifadesi değiller mi ki? Ümitsizlikten duyulan ümidin tarifinden başka hiçbir şey bu… tarif diye verdiğiniz, ümit saydığınız o şey sizin içinizin güzelliğinden başka hiçbir şey!

Arada da bir iyimserlik boncuğu…”bu kurtlar sofrasında belki zor”
Ne zoru yahu imkansız, ne “belki”si, imkansızlığı kesin…


Bu ütopik “O belde”ye kıçı kırık bir “O”ya duyulan aşk mı götürecek yani bizi? (Özür dilerim…ama o “kıç” gerçekten kırık olmayaydı demezdim böyle)
Bu aşk kayığının okyanuslar ötesi beldelere ulaşması şöyle dursun, biraz büyükçe bir gölde bile kolaylıkla alabora olup dibi boylayacağını bilmez misiniz sanki? Bilirsiniz elbette…öyle ya, “aldanma ki şair sözü elbet yalandır!”

Not:
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...