Aslanlar avlanarak geçinir. Açlıktan başka düşmanı yoktur, hiçbir hayvan ona posta koyamaz. Avlanmak için yeterince hızlı olmadıkları için sürek avı yaparlar, yani aralıklı şekilde dizilip kurbanı birbirlerinin önüne sürerler, avın ensesindeki aslan sayısı bu şekilde giderek artar, ecele yakın bir yerlerde organizasyondaki bütün aslanlar kurbanın tepesine binmiştir. Öldürdükten sonra da hepsine yetecek miktardaki eti paylaşırlar.
Çita da avlanarak geçinir. Yırtıcı kediler içinde en güçsüz olandır, beğenmediğimiz sırtlanlar bile posta koyabilir çitaya. Bununla birlikte karadaki en hızlı hayvandır. Aslanların peşinden koşamayacağı kadar hızlı avların peşine düşebilir ancak potansiyel avları aslanlarınkinden çok daha küçüktür, güçleri yetmez daha büyüğüne çünkü. Avını da elinden alabilecek o kadar çok hayvan vardır ki…bu yüzden öldürdüğü yerde yemez avını çita, bir ağaca çıkartıp orda yer. Çok zaman da ağaca daha çıkartamadan, bir lokma yiyemeden olduğu gibi teslim eder rızkını mesela şerefsiz bir sırtlana…hem de hiç savaşmadan, savaşacak gücü hiç olmamıştır. Çita yalnız yaşar.
İki avcı arasındaki hız-güç bakımından tabiatsal bir denge kurulmuş gibi görünmektedir ancak aslanlar hız konusundaki yetersizliklerini gurur meselesi falan yapmadan kabile halinde yaşamayı seçerek bu dezavantajlarını etkisiz kılmışken çitanın yetersizliği hep gündemdedir çünkü zayıflığını örtecek bir organizasyonda yer almaz. Neden acaba, fazla gururlu ya da özgürlüğüne lüzumundan fazla düşkün olduğu için mi?
İnsanlar aslanı neden ormanın kralı ilan etmiştir acaba?
Bir çitanın koşması tek başına sanattır, öyle estetik öyle seyri hoştur çita. O yüksek hızlarda yaptığı keskin manevralar ilham vericidir, gözünüzü alamazsınız. Aslansa öyle beygir gibi dümdüz koşar, sanat falan umrunda değildir, kasabanın yelekli, göbekli zenginlerine benzer, estetik falan değildir ama en çok o itibar görür.
Aslan tipik bir kazanandır. Normlara uygun kazanmaları vardır, sonuç odaklıdır, bilinen manada “başarı”lıdır, kariyeri yenilmiş öküzlerle doludur. Bir cinayet şebekesinin sıradan bir üyesi olması, özgürlüğüne düşkün olmaması başarısına gölge falan düşürmez. “Kazan kazan” ilkesini benimsemiştir, töreye-organizasyona boyun eğer, paylaşmayı bilir. Çita ise bir sürüye mensup olmayı reddedecek kadar mağrurdur, aslanlar gibi meclisleri, kuralları, kurumları yoktur, sürüye dahil olmaktansa açlıktan ölmeyi yeğler, çok zaman da öyle olur zaten. Çita açlıktan ölmeye aslandan daha yakındır. Çita bir kaybedendir.
İnsanlar kazananı sever.
Evet insanlar "çoğunlukla" kazananları sever. Kaybedenler onları korkutur çünkü...İçlerindeki kaybetme, kaybolma, tutunamama korkusunu farkettirir tekrar. Ya onlarda başarısız olurlarsa, ya onlarda başarısız olup diğerleri tarafından hor görülür ve hatta görülmezlerse ve zaten ellerinde zar zor tuttukları,hemencecik kaçmaya hazır olan bu hayata tutunamazlarsa... Tabi düşünmezler kendilerininde bir gün o aslanın avı olabileceği ihtimalini. Akıllarının bir köşesinden geçsede uzaklaştırırlar hemen ve alkışlamaya devam ederler. Ne de olsa kazanan "herzaman" alkışlanır...Ama bilmezler bir kaybedenin aslında kaybetmeye onlar gibi bakmadığını, anlamını hepsinden çok iyi bildiğini. Kazanmanınsa onların bildiği gibi olmadığını bildiğini... Kime göre kaybetmek, kime göre kazanmak. Hangi taraftan bakıldığına bağlı. Kimbilir aslan neler kaybediyordur eee kral olmak zor iş. Bir çita ise neler kazanıyordur;özgürlük çok baştan çıkarıcı..
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı ve metefor mükemmel. Tebrikler ve teşekkürler :)
Pardon mükemmel olan "metofor":(
YanıtlaSilÇitalar güzel koşar hakkaten de.
YanıtlaSilhastasıyım...
YanıtlaSilgerçekten güzel yaratıklar ama.
YanıtlaSilOkudum :)
YanıtlaSilAfiyet olsun :)
Sil