10 Kasım 2010 Çarşamba

KELİMELER

“Kavga insanla kader arasında değil insanlar kelime arasında”
Cemil Meriç

Sağcılık -solculuk sanılanın aksine siyasi değil ekonomik bir ayrımdır. Dünya görüşü içermezler. Biri halkın hür teşebbüsünü desteklerken diğeri ekonominin kontrol merkezinin devlet olması gerektiğini savunur. 1700’lerde bir toplantıda bir fikri savunanların sağ tarafa diğer fikri savunanların sol tarafa oturması sonucunda ortaya çıkmış ve giderek beynelmilelleşmiş bir ayrım.
Bazıları islamın sağ tarafı yüceltmesi kaynaklı bir ayrım olduğunu düşünebilir, öyle değil Bu sadece basit bir hijyen tedbiridir. Yemeği sağ elle yiyip pis işleri sol elle yapma alışkanlığı geliştirirseniz (taharet gibi) ağzınızdan içeri daha az mikrop girer, olay bu, yoksa İslam sağcı falan değildir, sağ-sol kavramlarının ne İslam’la ne de başka bir dinle ilgisi vardır, konu ekonomiktir, Avrupa’da icat edilmiş ve ömrü 300 yıldan daha az olan kavramlardır.

Konu böyle algılanmıyor ama… Sağ-sol başlıkları altında bir çok kavram toplanmış, kamplaşmış, bir kavramın altındaki tercih diğer kavramın altında tam tersi tercihin durması zorunluluğunu getirmiş. Bir çeşit şartlı refleks. Örnek verecek olursak; solun kendisini tam olarak gösterdiği yer komünizm zira bu rejimde her türlü ekonomik aracın devletin kontrolü altında olması savunulur. Beri yandan komünizmin bir diğer özelliği de materyalist oluşu, dinleri toptan reddediyor oluşudur. Hal böyle olduğunda solcu olan biri ekonomik araçların tamamen devletin kontrolünde olması gerektiğini savunmakla kalmayıp aynı zamanda dini reddetmek (en azından dindar olmamak) durumunda kalıyor. Sol dini reddedince de sağ kucaklıyor. Önceden belirlenmiş rolleri kabul etmek gibi bir durum söz konusu.

Sağ-sol üst başlığının hemen altına yapışmış önemli iki kavram devrimcilik ve muhafazakarlık.. Sol devrimci iken sağ muhafazakardır.  Bu ayrımlar zamana ve duruma bağımlıdır. Komünist devrimin gerçekleşmediği bir ülkede eski rejimin muhafazasını isteyenlerin muhafazakar, komünist devrimin yapılmasını isteyenlerin de devrimci olarak anılması gayet normaldir ancak komünist rejimle yönetilen bir ülkede durum tam tersidir. Komünistler muhafazakar, komünizmin yıkılmasını isteyenler devrimci olur. Devrimci  devrim gerçekleştikten sonra devrimciliğini devam ettirmek için yaptığını yıkmak zorundadır ki bu eşyanın tabiatına aykırıdır!

Devrimin hiç bitmeyeceğini, devrim yapıldıktan sonra da daha iyiyi bulmak adına yeni devrimlerin yapılması gerektiğini, bu fikre inananlara devrimci dendiğini savunanlar vardır. Devrim devirmekten gelir, özü iyileştirme değil yıkmaktır. Devrim yapıldıktan sonra tekrar devrim yapılırsa bu rejimin ortadan kaldırılmasını gerektirir, daha iyiyi bulmak adına yapılan faaliyetlere “reform” denir.

Bu hesapla “devrim” kullanılması gayet uygun bir kelime iken “devrimcilik” eşyanın tabiatına aykırı bir kelimedir. Devrimci devirmek isteyendir, devirmek istediği devrildikten sonra devrimcinin devrimciliği kalmaz, en fazla reformculuktan bahsedebiliriz. Aynı mantıkla “muhafazakarlık” tabiri de eşyanın tabiatına aykırıdır. Aslolan muhafaza etmek değil neyi muhafaza ettiğindir. Komünizm yıkıldıktan sonra kiliselere akın eden Ruslara muhafazakar mı yoksa devrimci  mi demek gerekir? 1917’de dini savunanlar muhafazakar iken 1989’da materyalizmi savunanlar muhafazakardı.

Muhafazakar ve devrimci kelimelerinin fikirlerin, insanların üzerine zamandan bağımsız olarak yapışık kalması aslında saçma iken pratikte işler öyle yürümez, genel algıya göre her sağcı muhafazakar her solcu devrimcidir. Bu basit bir illüzyondur, yanılsamadır.

Kelimelerin anlamlarıyla değil şekilleriyle algılanması bu yanılsamaların ana besleyici kaynağıdır. Asıl olan anlam değil de şekil olunca geçerli olan fikir değil slogan oluyor.

Bilgiler düşünce ile fikre dönüşür. Düşünmek bir fonksiyondur ve bilinenlerden yeni bilinenler türetmeye yarar. Bilgi olmazsa düşünmek hiçbir işe yaramaz, düşünce olmazsa bilgiler kuru bilgi olarak kalır. (aptalın zekası hafızasıdır.) Bilgi hammaddesini düşünce makinesi  ile işleyen sağlıklı beyinlerin fikirleri vardır, düşünme yeteneği gelişmemiş kişilerin ise ancak sloganları olabilir. Düşünen insan sorgular ve inanır, düşünmeyense kolay inanır. Aralarındaki tek fark sorgulamaktır, ikisi de inanır. Bir fark da düşünen insan daima şüphede iken düşünmeyen emindir.
Ve kelimeler anlamlarıyla değil de şekilleriyle arz-ı endam ettikçe sloganlar önem kazanır, fikirler değersizleşir.

Ve insanlar içi boş sloganları için birbirlerini boğazlayabilir…”Kalabalıklar düşünmez maruz kalır” prensibi gereğince az sayıdaki düşünebilen akıllının sloganlarla yönlendirdiği kalabalıklar slogan farklılıklarından dolayı birbirlerini kolaylıkla öldürebilir. Az sayıdaki düşünebilen akıllının çıkarları, kalabalık düşünemeyenlerinse inançları  vardır!
İnsanlık tarihi ne yazık ki bu prensip üzerinden yazılmış.

Livaneli bir tv programında şöyle demişti :
“Uluslar arası ilişkiler devletler için yüksek önem taşır” derseniz solcu, “beynelmilel münasebetler devletler için yüksek ehemniyete  haizdir” derseniz sağcı olarak algılanabilirsiniz, halbuki iki cümle de tamamen aynı manaya gelir.
Hep söylediğim bir şeyi çok güzel ifade etmiş Livaneli, aynen böyle oluyor, ne dediğiniz değil hangi kelimeleri kullandığınız önemli oluyor, içeriğiniz değil görüntünüz önemli, mazruf her zaman zarfın önünde, fikirlerinizle değil sıfatlarınızla anılıyor ve algılanıyorsunuz…Ve sizi kolaylıkla tarif eden etiketler üzerinize o kadar kolay yapıştırılıyor ki!

Kendisini  ülkücü olarak tarif eden çok insan tanıdım ve birçoğuna tek bir soru sordum : ülkü ne demek? Bir kez doğru yanıt aldım sadece, kendisini “ülkücü” olarak tarif edenler ülkünün ne olduğunu bilmiyor!..Neci olduğunu bilmiyor yani! Şeklin anlamın önüne ne kadar geçtiğini anlamak adına çok güzel bir örnektir bu ve solcular da ülkü kelimesinin anlamını bilmez genelde, ülkücülerle savaşırlar sadece…
“Ülkü” büyük amaç, dava anlamına geliyor ki bu hesapla solcular da ülkücüdür. Ancak bir solcuya “ülkücü” derseniz bunu muhtemelen hakaret olarak algılayacak ve o da size hakaret edecektir:)
“Kahrolsun faşizm!” sloganını o kadar çok duydum ki, o kadar çok bağırıldı ki…Ama ne bir tane kahrolmuş faşist ne de kendisini faşist olarak tarif eden birine rastladım…Hakikaten kime bağırıyorsunuz siz? Ve ne diyorsunuz? Bu sloganınızın ne kadar fikir değeri olduğuna dair bir fikriniz var mı?

Nükleer enerjinin çok temiz, doğayla çok dost bir enerji türü olduğundan habersiz çevreciler nükleer enerji karşıtı eylemler yapıyor!..Olayın aslının ne olduğuna dair fikirleri dahi yok, sadece karşılar. Benzer şekilde iktidarın her yaptığını yanlış olarak niteleyen muhalefet de işin aslıyla pek alakadar değil. İktidarsa doğru-yanlış kavramlarıyla pek alakadar değil, onlar da çıkara odaklı genelde. Bu ortamda çölde yetişen ot kadar fikir var sadece.
Karşı olmak tek başına hiçbir şey ifade etmez, alternatif çözümler üretmeniz gerekir. Ne nükleer enerjiye karşı olan çevrecilerin fizıbıl bir alternatif çözüm önerisi var ne de muhalefetin çözümler içeren bir paketi, sadece karşılar…Ve sempatizanlar, partizanlar için iş kolay, kendi liderlerinin dediği doğrudur, öteki liderinki yanlış…Ben en çok dediklerinin doğruluğundan nasıl bu kadar kolay emin olduklarına şaşırıyorum.
Tam bağımsız olmadığımız, emperyal devletlere ve güçlere bağımlı olduğumuz, başbakanın Abd’de tayin edildiği vs. bir dünya söylem var ve bir çoğuna katılıyorum, evet bence de bağımsız falan değiliz. Peki öneriniz var mı, ne yapmalıyız?

Bir Japon yılda 25 kitap okuyormuş, bir tükse 6 yılda 1 kitap…Aradaki fark 150 kat!!! Bu  istatistik bazı şeylerin nasıl olduğunu anlamak adına güzel bir veri.

Düşünmek zahmetinden azade, sıcak-nemli ortam böcekleri kadar rahat ve mayışık beyinlerin içi boş ve samimiyetsiz idealizm söylemleri mide bulantısından başka bir işe yaramıyor ne yazık ki…


2 yorum:

  1. "Devrimin hiç bitmeyeceğini, devrim yapıldıktan sonra da daha iyiyi bulmak adına yeni devrimlerin yapılması gerektiğini, bu fikre inananlara devrimci dendiğini savunanlar vardır. Devrim devirmekten gelir, özü iyileştirme değil yıkmaktır. Devrim yapıldıktan sonra tekrar devrim yapılırsa bu rejimin ortadan kaldırılmasını gerektirir, daha iyiyi bulmak adına yapılan faaliyetlere “reform” denir." iyi nüans.

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...