18 Ocak 2010 Pazartesi

MELANKOMİK NOTLAR 1

Son bir haftada nasıl çıkacağını bilmeden seyrettiğim filmlerden 3 tanesi muhteşem ötesi çıktı. Ae fon kiss , knallhart ve gazap üzümleri.

Eskişehir, Van iyi ama…İşler iyi değil:(

Beş vakit adlı muhteşem film birlikte izdediğim fotoğrafçı arkadaşlarıma göre fotoğrafik bir şölen. Aksini iddia etmiyorum ama… O bir film değil aslında, şiir:)

Diplere geçesi hafızam neden bu kadar güçlü:( Her türden kötü anı dün gibi sanki :(

İnsanların herhangi bir ürünü değerlendirirkenki objektif olmakla yükümlü cümleleri kendilerini takdim ve tarife ne kadar dönüşüyorsa aşağılık kompleksleri o kadar yoğun demektir. Ya da illegal (mastürbatif) ego tatminlerine sıkça başvurmak zorunda kalacak kadar duygusal bağımlılık arzediyorlar, egoları desteksiz gelişmiş….Bu hep böyleydi, insanlar değişmedi ama ben bu hastalıklı ruh hallerini eskiden bu kadar iyi göremiyordum , şimdi aradan perde kalktı sanki. İyi bir şey değil di mi bu Cevat abi? Evet Benjamin.

Peki neden herkes güzel olmuyor yaşamak bu kadar güzelken :p


Cumartesi akşamı bilmem kaç santigrat derece soğukluktaki havada , hafif çiseleyen yağmurun altında (ahmak ıslatan) 20:10’da başlayacak havai fişek gösterilerini çekmek için tripodumu Pierre Loti teleferik balkonuna kurup makinemi de yerleştirdiğimde saat 18:00 bile olmamıştı tam, on falan vardı….20:10’da başlaması gereken (2010 hesabı) kültürik başkent açılış rezilliği 21:30’da başlayınca takribi olarak 3 saat 40 dakika soğukta bekletilmiş bir fotoğrafçı olarak havai fişekleri kaçırmama telaşına girmiş oldum. Görevli olmasaydım çoktan firar ederdim. Giydiğim ayakkabı da yanlış olunca durum her bakımdan fena halde travmatikti… Çok örselendim çok. Neyse ki fotoğraflarda kaza yok.

Aşk her şeyi affeder… Affetmeyen, yargılayan, yönlendiren şey “istemek”. Birbirleriyle nasıl da iç içe geçip ayrılamaz olmuş bunlar!.. Ne fena yahu!

Sigaramın yarısını benim yarısını rüzgarın içmesi durumundaki yarımlıktan kasıt % 50 midir? Kim ölçüyor kardeşim kimin ne kadar içtiğini!

Bu günlerde ne kadar çok sergi açılışı, gezi vs. var. Üşümüyor mu bunlar?

“Herkesin bir Feride’si vardır bilmez miyim?
Herkesin bir ayakkabısı gibi bir de şarkısı…
Herkesin bir kimsesi vardır bilmez miyim?
Bir de kimsesizliği…”
Dün akşam bu şiirin prensibi gereğince payıma düşmekte olan Feride kişisi için “kevaşe” dedim bir arkadaşımla msn’de konuşurken. (Tanımıyorum kendisini… Arkadaşımı değil, kevaşeyi tanımıyorum.)

Ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum. En son böyle hissettiğimde biri bana fırtınanın kıyıya attığı deniz taşlarını kendisine en benzeyen, kendisini en çok anlatan taşı bulana kadar taradığını, bulduktan sonra da o taşı eline aldığını, sevdiğini, dertleştiğini ve sonra yine denize geri attığını anlatmıştı. İnanmıştım haliyle ki yalan değildi. İnanmasaydım keşke. Keşkelerim var benim, heheh:)

Domuz gribi de yalan oldu… Önümüzdeki maçlara bakacaz artık.

1 yorum:

  1. Çok iyi be arkadaşım:) Cidden melankomik notlar 1 bir solukta okudum devamını kendi adıma bekliyorum haberin olsun:) Her zaman muhabbetini sevmişimdir ama yazılarınıda sevicem anlaşılan! Kalemine ve yüreğine sağlık!!!

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...