27 Ocak 2010 Çarşamba

neşve tahsil ettiğin sagar da senden gamlıdır

Moment ne kötü bir şey...Devrilen kamyonların, kadınların, binaların vs. kötü kaderinde başrol oynamaktan bıkmamış bir fizik bi şeyi. Formülünde meymenet yok, kuvvet çarpı kuvvet kolu! Sarhoşları kolundan yakalayıp yere savuran meşum bir kuvvetli kol.
Bizim bildiğimiz 3 boyuttan sonra bilmediğimiz boyutlara 3-4-5 diye devam edince 10. boyutu buluyormuşuz ki bu boyutta farklı fizik kanunlarının hüküm sürdüğü farklı evrenler sözkonusuymuş. Newton'un prensiplerini hatırlamaktan aciz bir mühendis olarak böyle şeylerden bahsetmek havalı olabiliyor tabi ama bu öteki evrenlerde muhtemelen hava yok. Güzel haber; yerçekimi de yok, yere kapaklanmak da. Yer bile yok hatta...Geçen gün bir yerde diskriminant kelimesi geçti de bir yere bakmadan hatırlayabilmem iki-üç gün falan sürdü. (bir yere bakmaya utandığım için bakmadım) Halbuki ne önemli bir şeydi o, onsuz ikinci dereceden denklemleri çözemiyorduk falan. Ha çözdük de ne oldu, orası da ayrı tabi. Bir de atalet momenti vardı, ne menem bir şey olduğunu, neye yaradığını öğrenciyken bile uzun süre anlayamamıştım. "Bütün bunlar pratik hayatımızda ne işe yarayacak?" zevzekliğine hiç girmiyorum fakat zevzekliğin kendisi pratik hayata ortasından giriverdi, hayatımın diskriminantı eksi çıktı, karekökünü alınca error veriyor, kimliği belirsiz bir i olarak (bir i, biri değil! öyle de olur gerçi) imajiner düzlemde serbest salınımdayım... Harmonik hareket vardı bir de çok meşhur, fakat benim favorim özellikle sınav gecesi sabahlamalarında göz kapaklarıma binen harmonik hareketsizlik zorlamasıydı. Hareketsizliğin armonisini harmonik harekete her daim tercih eden bir mühendislik talebesi olarak (aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın) kendi yazmadığım bir skeçte gayet ironik roller almakta, bahar gelince de fakültenin önündeki yeşil çayıra yayılmaktaydım. Güzel günlerdi. Sanırım.
Bir hocamız (önemli bir hocamız) mühendislik okuduğumuz için çok şanslı olduğumuzu zira öğrendiklerimizin dünyayı anlamak konusunda bize paha biçilmez imkanlar sunduğunu, kapılar açtığını söylerdi. İnanırdık tabi, blok derste 90 dakika boyunca blok gibi kıpırdamadan durmak zorunda olan memleketin geleceği genç nesiller olarak o esnada inanmamak zahmetine katlanmayı göze alamıyorduk. Ama ben anlamadım işte! Neyi anlamadığımı da anlamadım. Dünya'nın ekseni etrafında 23,5 derece eğik dönmesini bile tam çözmüş değilim (ki ilkokul konusudur) fakat umrumda olan bu değil, ben dünyanın yamukluğunu daha ziyade mecaz olarak algılamaya taraftarım, dünyayla aramızda 23'ün 25'in lafı olmaz, benim derdim böylesine yüksek hızlarla ordan oraya dönen dünyanın bir tutacak yerinin olmayışıdır...Türlü hareketler içinde zehir zemberek impulslarla momentumumuz dağılmış bir şekilde ötelenip dururken "saat kaç?" sorusunun anlamı kadar anlamı kaldı işte herşeyin...İçi başarı agresifi duygularla tıka basa doldurulmuş (içi doldurulmuş, evet) olarak hayatın bir yerlerine paraşütsüz atıldık ve kullanma klavuzu sandığımız her şey kullanılma klavuzu çıktı...
Arkasını hiç düşünmeden hatta hiç düzeltmeden ağzımda çalkaladığım suyu tükürür gibi püskürttüm bunları buraya. Saçmaladığımı biliyorum ama rahatım çünkü biliyorum ki kimse okumuyor:) Karanlıkta pencereden bütün şehre ayıpçı el hareketleri yapmanın tuhaf mutluluğu var içimde. Dünyanın bir hareketi varsa eh şükür bizim de var:)


liman 2

3. arz derecesinde bir adam durdu
yumrukları iki balyoz gibi omzuna asılmış
bakir bir orman rüyası görüyordu
insan yiyen ağaçlar görüyordu
şehvetli yapraklarını yağmura açmış
karanlık kapkara bir yürek görüyordu
usturayla oyulmuş çıkarılmış
avuçlarında ölümünü görüyordu

izmir'de bir gemici barında
üç sarhoş kadın ona gülmüşlerdi
sakalı vardı yirmi bir yaşında
içerken elleri titriyordu
bir sefer balear adalarında
kaçakçılıktan hapse düşmüştü
bir bıçak parıltısı gözünde kaşında
herifin birine silah çekmişti
izmir'de bir gemici barında
üç orospu üstüne gülmüşlerdi

3. arz derecesinde bir adam durdu
dünya da durmuştu artık dönmüyordu
güneş simsiyahtı görünmüyordu
aklına flamingolar gelmişti
bir martının gözleri gelmişti
lucie-anne'ın gözleri gelmişti
çok şükür ağlamasını biliyordu

attila ilhan


Bu arada;
Neşve tahsil ettiğin sagar da senden gamlıdır,
Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan.

Bağlantı aramak boşuna olur, içimden geldi sadece, başlığı da sonradan koydum zaten...

7 yorum:

  1. Ben okudum ve çok da güzeldi :) Eline sağlık

    YanıtlaSil
  2. Bak kimin ne zaman okuyacağı belli olmuyor,ona göre:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ha haa, Narda... muhtemelen bu yorumu görmeyeceksin. Suna Su linkini sana attıktan sonra bu nasıl bir blog bakayım demiştim, meğer sen zaten biliyormuşsun ki bu blogu....
      Efervesan Balık, ben okumaya başladım mesela..Lakin bi takipçi şeysi istesem ( gadgeti) ayıp etmiş olmam umarım. Sizi devamlı okumak isterim...

      Sil
    2. "Takipçi şeysi"nden kasıt "e mail ile takip gadgeti" midir? eğer öyleyse var ondan, sağ üstteki fotonun hemen altında...o gadget o işe yarıyor diye biliyorum.Eksik midir bilgim? Blogun teknikkısımlarına çok hakim değilim de, nereden yazıldığını öğrendim bi tek, yazıyorum sadece arada :)
      Beni devamlı okumak istemeniz beni çok sevindirdi çok teşekkür de...sondan başlamışsınız okumaya. İlk yazılarda kelimeleri çok müsrif kullanmışım, lüzumsuzca çok uzatmışım, kötü yerlerdesiniz yani :) Tabi bu en son yazılanların iyi olduğu manasına gelmiyor...bana göre arada çıkıyo işte düzgünce bir şeyler, aralardan okuyun en iyisi :)

      Sil
    3. Yok , maille takip benim için uzun iş . İzleyici gadgeti ... Yani şu blogların yan tarafında , profil resimleriyle , kaç kişinin izlediğini gösteren bölüm var ya ... Hah işte o .. Ne güzel anlattım ama :)

      Sil
  3. iyi de kimmiş ki o okuyan acep:)

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...