Bana bir şeyler olmasını…
Sultan Makamı Asiyesinin de “ev kızı” tarifine gizlemiş
ya da düğümlenmiş…düğümlenerek gizlenmiş beklentileri vardır. Şöyle der:
Ev kızı… Evi bekleyen, evde bekleyen. Her şeyin olmasını
evinde bekleyen.
Herkesin vardır böyle bir punduna getirip hayatın elinden
kapmak istediği, feleğin boş bulunduğu anı gözlediği…beklediği.
Bazısı yöntem olarak taarruzu benimser, çıkar kovalar
nasibini, yakaladığına da nasip der... yahut yakalandığına.
Bazısı da evinde bekler Asiye gibi, hayalleri hep o şeyin
gelip kendisini bulması üzerinedir.
Adele gibi müflis bünyelerin artık tek bekledikleri ise
ölümle aralarındaki o son bir adımın kapanmasıdır. Filmin devamında intihar
niyetiyle bir köprünün üzerinde durduğunu görürüz. Yalnız sorun şu ki üzerine
çıktığı köprü Seine Nehri’ne kuruludur ve intihara pek de uygun değildir. (Bi
Boğaz Köprüsü değil yani) Sanki atlamak ama ölmemek istiyormuş…gibidir.
Nitekim atlar ama kurtarılır.
Nitekim atlar ama kurtarılır.
Şahin kocasa da vermez avını,
Aslı kurt olan yine kurt olur.
Dadaloğlu
İnsan vazgeçmez.
Bununla birlikte insanın kaderiyle konuşmaları hem
sitemli hem de beklentilidir. Beklemiyormuş gibi yaparak bekler, sitemi de hep pazarlık
içindir…bitmeyen bir iyi hissetme isteği-telaşı içindedir.
Bu hesapla insanın hayattan yüz çevirmesi de gerçek değildir, atılmış ve yenilmiş goller silsilesi şeklinde geçer bütün ömrü.
Bu hesapla insanın hayattan yüz çevirmesi de gerçek değildir, atılmış ve yenilmiş goller silsilesi şeklinde geçer bütün ömrü.
Bes ki hicranındadır hasiyet-i kat-i hayat,
Ol hayat ehline hayranım ki hicranındadır.
Fuzuli
Yani; hayatın sona ermesi için senden ayrı olmak yeter
sebeptir, senden ayrı olup da yaşayabilenlere hayranım…diyor.
Aha bu da Sultan Makamı repliği:
Bizzat sevda mevzusunun kendisine hastayım.
Eko diyordu galiba bu sözü, tam emin değilim.
Ha Eko ha Fuzuli, isimler değişir ama fikir tek, aşk
okuyla can verebilmek için diğer bütün ölüm oklarını yok sayan aşk hastası
bir zihniyetten bahsediyoruz.
Bu tipler tarla sınırı kavgası ederken kafaya bir çapa
yiyip kan kaybından ölmeyi yeterince zarif bulmuyor olmalılar ki hayata dair
bütün tarifleri aşk üzerindendir, kaderle bütün pazarlıkları hep aşka dairdir.
Karışık anlattım biraz sanki ama söylemeye çalıştığım şey
basit aslında:
Aşk, bir yere dayanmadan durur ayakta.
Aşk, bir yere dayanmadan durur ayakta.
Yaşamak tahammül gerektirir ve tahammülden murat
anlamdır. İnsan, üzerinde debelenip durduğu şu dünyadan birgün anlamlı bir
şekilde gidebilmek için hayatının anlamın içinde geçmesini ister-bekler.
Bütün güzel şeyler kaynağını hep aşktan alırken başka bir şeyden referans almadan anlam arz edebilen tek
şey de aşktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder