19 Aralık 2011 Pazartesi

SEHVEN ŞİKEST

Vazgeçmenin ferahlığı kaybetmenin karanlığıyla birlikte hissediliyorsa olan şey aslında kaybolmanın tenhalığıdır. Güneş ufkun bir yerlerindedir ve her an doğabilirdir ama herkes göremeyebilir. Doğmayabilir de yani, kişiye göre değişken, izafidir yani…güneş bile.

Beri yandan her kaybettiğin kaybettiğin yerde bulunmayabilir. Bu durumu uzmanlar “bir yerin kaybedilen yer zannedilmesi” şeklinde açıklarlar. “O yer” aslında o yer değildir yani, bir yanlış yerdir o yer. Yürümüştür belki de kaybedilen…kaybedilenin yürümesi hadisesini de uzmanlar “zaman” diye açıklarlar.

Zamanlar doğru zamanlar, yanlış zamanlar diye ikiye ayrılır. “Kayıp zamanlar” vardır bir de ki uzmanlar bu konuda büyük ölçüde dilsizdir. Bir kısım uzman kaybın söz konusu olamayacağını, her şeyin, “her şey bir gereklilik arzeder paradigması”nda nefessizlikten boğulması lazım geldiğini savunurken bir başka kısım uzman “pişmanlık” kelimesinin lazım olmasa icat edilmeyecek bir kelime olduğunda hemfikirdir. Bu 2. kısım uzmanlara göre o arzedilen gereklilik lüzumsuz bir gerekliliktir, yani gereksizliktir, sıfırdır. Sıfır da çarpmada her şeyi yutar malum. Olan şeyin bir çarpma mı yoksa dokunma mı olduğu upuzun tartışmalara yol açarken  yutulan şeylere ne olduğuysa bambaşka çeşit bir takım uzmanların konusudur.


Sonra...akıp geçen zamanlar, niyeyse geçen zamanlar, boşa geçen zamanlar, makbule geçen zamanlar...sustum tamam.

Gidilecek  bir yer (en az bir yer) hep vardır. Gidilmekten vazgeçilen yerler için var olansa gitmeyişler ya da gidemeyişlerdir. Bazı uzmanlar buna “yazık” der. Bazıları da demez. Bazen de içinden çarpılır insan, içinde çarpılır.
"

"kırk dokuz kışını bir yol daha yaşasam
ubangi-şari’ye gitmeye kalkmam
margot’yu bıraktığım bulutlu akşam
camlar kar suyundan sırılsıklam
kulaklarımda notre-dame’ın çanları

sabahın tamtamlarıyla sarsılan sarhoşlar
beyoğlu’nda cam çerçeve bırakmamışlar
lokomotif hışmıyla bitiriverdiğim kışlar
sonradan nasıl bütün yıla yayılmışlar
çıkarıp aradan sonbaharı ilkbaharı"

4 yorum:

  1. Bir tenhalık var ama kaybolmanın değil, kaybol-a-mamanın tenhalığı. Bırak,dağınık kalsın yani.

    YanıtlaSil
  2. "rakiba günc-i mihnette beni tenha sanma
    ya ger sende yatursa elemi bende yatur."

    diye bi ucundan girmek var ama...zaten dağınık olanı bir daha toparlanamayacak kadar dağınık hale getirme ihtimalinden dolayı girmeyeyim o uçtan:)

    "ne yazmışım" diye okudum biraz...çok karanlık yazmışım yahu! öyleymişim o esnada demek ki...
    evet yaa, dağınık kalsın bence de...en azından şimdilik:)

    YanıtlaSil
  3. Yok, yok, yeteri kadar derli toplu:)Kendimden pay biçmiştim. Beğendim yazınızı.

    Yalnız siz yine de divan edebiyatına girmeyin, Arapça ve Farsçam zayıftır.

    YanıtlaSil
  4. "tenha" deyince...aklım uzanıverdi işte:)
    çok da ilgisiz olmadı çünkü tenhalıkla yoksunluk hayli kardeş kelimeler, birbirlerinin elbiselerini giyip gezinebiliyorlar çarşıda...
    beğenmenize sevindim, teşekkürler:)

    itiraf notu: blogunuzda gezindim biraz, orasından burasından okudum, benzer eylemlerim olacaktır gene, söyleyecek sözüm olduğunda yorum olarak eklerim:)

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...