21 Aralık 2011 Çarşamba

DEVRİLMEYE TERCİHLİ ROM KADEHİ YAHUT BOR MADENİ


“Kesinlikle öyle” sandığın bir şeyin öyle çıkmayışından çok daha kötü bir şey “kesinlikle öyle değil” dediğinin öyle çıkması…Şaşırma duygun böyle böyle zamanla yalama olsa bile seni şaşırtabilecek yanılmalar her daim vardır ve nöbettedir. "Kendini ne kadar sakınırsa sakınsın insan denen canlının içinde dostluk arzulayan nurlu bir kutu vardır" diyen Latife Tekin ne kadar da haklı, sistem çalışmaya tam da onun dediği yerden başlıyor. Arzulayan insan inanmaya meylediyor, inanmak da yanılgıların ve devamında belki de travmaların kapısını aralıyor. İnsan inanır çünkü inanmak ister, gözünün önündeki olumsuz gerçeği göremez çünkü görmek istemez…çünkü muradı “öyle olmadığı”ndadır.
"Hakikat zorbası"ysa öyle belalı öyle yapışkan bir yiğittir ki yedi kat yerin dibine saklansan seni bulup yumruğunu suratının ortasına patlatmadan rahat etmez, en çok kaçtığın da seni ilk bulan olur.

Yaşadığımız ilk travma doğum. Sadece korunaklı bir yeri terke zorlanmanın yarattığı ruhsal travmadan bahsetmiyorum, doğumun bebek üzerinde hatırı sayılır fiziksel travması da var. Sonra bizi bir türlü anlamayan, asıl ihtiyacımızı bir türlü belli edemediğimiz koruyucularımızın üzerimizde yarattığı travmayla tanışıyoruz ki o koruyucuların varlığı nasıl çok zaman dehşetse asıl dehşet yokluk ihtimalleri. Dilsiz ve çaresiz dönemler bitip de dillenince huzura eremiyoruz ne yazık ki çünkü bize dayatılmış anlamlarıyla kelimeler derdimizi anlatmaya hiçbir zaman yetmiyor, ses düzeyine indirgenmiş gerçeklikten çok daha başka türlü ve çok daha bütüncül bir gerçeklik içinde bulunuyor benliğimiz.  Sonunda adını bilmediğim birinin dediği gibi “sizin istediğiniz gibi olursam bana dokunamazsınız.” prensibine iltica edip başka biri olarak tutunmaya çalışıyoruz hayata…

Muhteşem uygarlığımızdaki en büyük suç kendin olmaktır! Aptal ve parlak kişisel gelişim kitaplarında bize “mutluluk” diye tarif edilen ödülü kapmak için kendimiz olmamaya zorlanıyoruz ve bir gün artık geri dönüp bulamayacağımız kadar uzaklaşmış oluyoruz “asıl kendimiz”den.  En büyük ödüller kendinden en çok uzaklaşmışlara gidiyor…görüntüde!

Bize insan olmanın ferahlığını yaşatan şey samimiyettir… ve yine aynı samimiyettir bize yanılgıların, güven kırıklıklarının kapısını açan. Bir samimiyet asla cezasız bırakılmaz muhteşem uygarlığımızda… En büyük hakaretlere en büyük cezalara maruz kalmamıza sebep hep samimiyetimizdir, kendimiz olmakta direnmemizdir.
Seni ruh hastası ilan eder bu sistem eğer lüzumundan fazla samimiysen. Samimiyetten pişman olmak da bir samimiyettir...ama unutmamalıdır ki ekmek hamurundan pasta olmaz!...

Bu bir tercih meselesidir…
Ya insan olmanın ferahlığından ayrı kalmamak için kendinle ters düşmeyi göze almazsın ve samimiyetinden ödün vermezsin ki bu insanın kendi içine yaptığı bir yatırım olduğu için bir bakış açısıyla bencilce hatta kibirli bir tercihtir…
Ya da bu yüce uygarlık senden ne istiyorsa verirsin... “Şeyler” alırsın karşılığında. Şeyler, yani arabalar, evler, mevkiler…onaylanmış ilişkiler, onaylanmış yuvalar, onaylanmış çocuklar, onaylanmış metresler...onaylanmış kirlenmeler, onaylanmış kendinden vazgeçmeler…itibarlar, iltifatlar alırsın…yeter ki samimi olup olmadığını göz ardı edebiliyor ol, en büyük iltifatı sen alırsın, en çok sen alkışlanırsın, en çok ilgiyi sen çekersin...
Sarhoşluğun ve sapkınlığın bile onay görebilir eğer sistem lüzum görürse, eğer doğru oynarsan.
Peki ya aşk? hayır, onaylanmış aşk alamazsın çünkü onun onay mercii yoktur, pazar gazetesi eklerinden, kadın dergilerinden falan takip edersin ancak aşkı... 
Meşrebine uygun olanı seçersin, tatmin diye yaşarsın.

Son bir şey…kendin olma lüksünde gözün varsa yekpare yalnızlığının farkında olmayı da göze almışsın demektir. Kaçmayı, inkar etmeyi reddetmişsin demektir.  Buna yüreği olan önden buyursun. Malum “herkesin bir kimsesi vardır, bir de kimsesizliği.”

"üşümüş gökte o yalnız bulut  
kendini hiç yerinde hissetmeyeceksin
keyif senin
istersen talihini billur akıntılarla bir tut
ellerini göğsüne kavuştur
doğu batı kuzey güney diyerek
koştur
bir üç ve beş istersen rom kadehleri gibi
nasıl ki unutulmuşsun
devril
ve bitir maceranı.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...