19 Ekim 2010 Salı

Anlatamıyorum

“-Bu gün çok ruhsalım.

-Nasıl yani?

- Ruhsalım işte, yavaşım bu gün.

-…………”

Dört yıl önce geçmiş bir konuşma bu. Ruhsal ve yavaş olan ben değildim, anlamayan bendim. Anlamaya çalışmıştım ama… Trans haliyle alakalı eski Türkçe bir şiirden bahsetmiştim ben de, türk olmamasına rağmen bir çok türkten daha iyi kavramıştı söylediklerimi! En son da denizin kenarındayken gözleri kapalı bir şekilde denize değmeden suyun hemen üzerinde nasıl uçtuğunu çok canlı tasvirlerle anlatmıştı. Anlatırken gözleri kapalıydı, kolundan tutmasam düşecek gibiydi. Bir şey içmiş falan değildi azıcık şarap dışında. Aklımı—algımı peşine takmıştım , takipteydim, anlamak istiyordum. O gece anlamadım ama daha sonra kendiliğinden anladım ne demek istediğini.

O akşam hissettiği gibi hissediyorum birkaç gündür. Tam manasıyla yavaşım. Yahya Kemal’in çok tatlı bulduğu nekahet hissi gibi bir his. Sanırım necip fazıl’ın “40 derece” ve dağlarca’nın “ağır hasta” şiirindeki genel ruhsal atmosferleri de aynı hissin etkisiyle oluşmuş…Ben bu hali “sesleri suyun altında duymak gibi” diye tarif etmiştim hep.

“Ruhsalım bu gün” ifadesindeki “bu gün”den bu ruh halinin günlük olarak değişebildiğini çıkartabiliriz ki gerçekten de o ruh hali günlük olarak uğruyordu o cümlenin sahibine. Benim periyotlarımsa dönemlik. Dönem dediğim en az birkaç günden oluşan periyotlar. Dış etkilerle birkaç saatlik kesintilere uğrayabiliyor fakat kendimle kalınca tekrar bu ruh haline dönüyorum. Bir “leyl-i tarab” ferahlığı…Çok ayakta durup yorulduktan sonraki yatağa uzanmanın ilk saniyelerindeki his gibi bir his bu …ya da hastalığın etkisiyle sıcaklığın ayaklarına doğru yayılması hissi gibi. İçinde sadece yavaşlık yok, oldukça mütevekkil bir hal bu ve çekiştirmekten vazgeçmiş olmanın ferahlığı boşluksuz bir şekilde kaplıyor bütün bünyeyi. “O anda ne düşmek dalgalara, ne kavga ne hürriyet ne karım, toprak, güneş ve ben bahtiyarım” derken nazım da böyle bir yavaşlığın içinde olmalı. Ne kadar çok örnek varmış meğer ne meşhur bir duyguymuş bu. Birisi “bir yumurtayı elimde düşürüp kırmak korkusuyla taşımaktansa en başta bilerek kırmayı tercih ederim.” dediğinde saçma gelmişti ve daha sonra bir çok kez aynı örneği verdiğinde hep aynı şekilde karşı çıkmıştım. Şimdi içindeki yavaşlama isteğini anlatmaya çalıştığını daha iyi anlıyorum. Yavaşlama isteğinin özünde de bütünlük arzusu var daha doğrusu parçalanmışlıktan duyulan rahatsızlık, bir olma bir araya gelme arzusu…Daha iyi anlıyorum…Hiçbir şeye yaramayan anlamalarıma bir yenisini eklemekten başka bir işe yaramıyor bu ama…Anlıyorum ve…”Bir yer var biliyorum, çokça yaklaşmışım duyuyorum, her şeyi söylemek mümkün. Anlatamıyorum.”

2 yorum:

  1. "ya da hastalığın etkisiyle sıcaklığın ayaklarına doğru yayılması hissi gibi. İçinde sadece yavaşlık yok, oldukça mütevekkil bir hal bu ve çekiştirmekten vazgeçmiş olmanın ferahlığı boşluksuz bir şekilde kaplıyor bütün bünyeyi." :)

    Yavaşlama isteğinin özünde bütünleşmek-erimek-yukarı çıkıp bakmak arzusu var. En yukarı.

    YanıtlaSil
  2. kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi...
    kah girerim yerin dibine, rezilliğimi seyrederler:p

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...