Tırnağını kesmezsen pençeye dönüşür ve hem başkalarına hem
de dolaylı olarak kendine zarar verirsin, isteyerek ya da istemeyerek.
Fazla dibinden kesersen de alt tarafta kestiğin tırnak
değil etin olur, canın yanar, kanın gider.
Pençeye dönmüş tırnak kibrinse, tırnak diye kestiğin etin
de özsaygındır. Tırnağı kesmen gereken doğru bir yer vardır, öyle bir yer ki ne
silaha dönmüş bir tırnağın olacak ne de izzet-i nefsine halel gelecek, parmağına
dikkatli bakarsan görürsün o yeri.
Fazlasını kesip attığın tırnağın kökü sendedir çünkü insan
şerefli olarak yaratılmış bir mahluktur, doğduğunda şerefliydi en azından.
“Aşk, sende olmayan bir şeyi, onu senden istemeyen birine
vermeye çalışmaktır” demiş Lacan Efendi, öyledir, amenna.
Suretinde aradığın manayı nihayet bulduğunu zannederek
sevgiliye zorla kolye gibi takmaya çalışmak…gibi bişi. Kabul de görebilir o
kolye, değer de görebilir ta ki bulunduğu zannedilen mananın gerçek olmadığı
anlaşılana dek. Aşklar ölür, hep ölür.
Aşka düşmüş kişinin gözü “ol mehlika”dan gayrısını görmediği için parmağını da görmez, hiç bakmadan tırnak
diye etini metini her şeyini büyük bir gönül rahatlığıyla keser. Lüzumsuzca kanlıdır bu yüzden aşk filmleri.
Aşk insanın kendini parçalaması için harika bir fırsattır.
İtme miratı şikeste, seni yüz surete kor. (Sahibi belirsiz
bir söz, ya da ben bilmiyorum)
Yani; aynayı kırma, seni yüz surete koyar.
Ayna hakikattir, hakikati düşman beller de ona zarar verirsen
artık bütün olamazsın. Parçalayarak yok etmeye çalıştığın hakikat, ruhunu
parçaları birbirine hasret suretlere dönüştürür. Kazandığında kaybedersin,
sakın kazanma çünkü hakikate karşı gerçek bir zafer elde edilemez.
Burada sözünü ettiğim aşk dünyevi aşk elbette ve bu aşkı insan sadece
karşı cinse hissetmiyor, güç aşkı diye bir şey var, para, mevki, kimlikler, aidiyetler
vs. ve tüm bu aşkların hepsinde insanın “kendinde olmayanı” verme çabası var.
Kendisinde olsaydı aşk ölebilen bir şey olmazdı zaten. İnsanın şu dünyadaki
macerası bir yalanı layıkıyla yaşama telaşından başka nedir ki zaten?
Kibrin kaynağının özdeğersizlik hissi olması işleri karıştırır,
yani insan kendini değersiz hissettikçe çok değerliymiş gibi tavırları-havaları
artar. Bir bok olmayan insanlara bir bokmuş gibi davrandığınızda ilk iş olarak
sizi küçümsemeleri tam da bundandır. Körün gözü açıldığında ilk işi bastonunu
kırmak olurmuş.
Eee, tırnak metaforu yattı o zaman? Yok yatmadı, tırnak da
layıkıyla yaşanmaya çalışılan bir yalandan başka bir şey değil çünkü. Boyasına
sıçtığım:p
Keşke kibirmatik icat etseler parmağımıza takıp kibirlendikçe düğmesine bassak. Akşam olunca kaç kibir yapmışız öğrenip, KQ tablosundan puanımızı yorumlasak. Bunu karşımızdakilere de yapsak “saatte kaç kibir atıyor?”
YanıtlaSil