“Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun” diye sormuş Muhyiddin
İbn-i Arabi.
Yaratıcı drama şeysinde oradaki herkesi tek bir kelime
ile tarif etmem istenmişti de bir kız için “sinyal lambası” demiştim, bozulmuştu kız... çünkü haklı olduğumu biliyordu.
Var olmak yetmez var olduğuna ikna edilmen lazım, yani önce
başkalarının inanması gerekiyor var olduğuna.
Yaptığımız şeyi Instagram’da paylaşmamışsak yapmış
sayılmaz mıyız?
Hepimiz bi çeşit Banu Alkan mıyız? Amenna.
Doğayı sevmemiz şundan:
Bizi kimse görmüyorken gidip dereyi ellemek yahut
yüzümüzü rüzgara yalatmakta gayet masrafsız varlığı hissetme halleri gizli… gözleyen yok,
kınayan, puan veren yok… bir sen, bir papatya, bir de Allah, mis gibi bir var
olma.
Ama yetmiyor işte, bilinmek istiyor insan.
Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.
“Alnımdaki ateş”
dediği var hissetme ihtiyacını giderememişliğin neticesi, savaş
var bünyede.
Var hissedebilmek için uygun gördüğü çözüm de yok olmak,
eşyaya karışarak yok olmak.
Mademki varım etkiler üretmeliyim, homurdanmalıyım,
memnun olmamalıyım ki müştekiliğim varlığıma delil olsun, olmadı yok olurum var olmak için… gerçekten var mısın
peki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder