İstediği gibi davranırsam, kızdırmazsam, canımı yakmaz.
Mağdur psikolojisinin en kısa özeti böyledir.
Üniversite zamanları; henüz "çok okuma"yı
bırakmadığım zamanlar. Bazı kitaplar okunmakla iktifa etmiyordu, kendileri
elimde değilken de zihnimi esir alıyorlardı, yakama yapışanları vardı.
Dünya içinde ayrı bir dünyaymışlar gibi...ki öyleydiler,
iki tane dünyam vardı.
O kitapların pek çoğunda da bugün artık pek kullanılmayan
kelimeler sıklıkla geçerdi ve "hangi kelime güncel hangisi değil"
sorusuna cevabım flulaşmıştı, adeta algım bozulmuştu. Misal Mehmet Kaplan
"insicam" kelimesini o kadar çok kullanır ki bir-iki kitabını
bitirince "insicam"ı güncel sanırsınız, Haldun Taner okuyorsanız
"övür olmak"ı kapı komşunuz zannedersiniz... gibi.
Bu bozuk algıyla günlük konuşmalarda ağzımdan
"kaçardı" işte bazı kelimeler ve duvar derhal çarpardı burnuma: Türkçe
konuş be!
Hele konuşmamın arasına bir dize filan sıkıştırmam çok büyük
suçtu, bildiğimi göstermeye mi çalışıyordum, artislik mi yapıyordum,
yapmamalıydım! Konuşmalarım gündelik kelimelerle sınırlı ve şiirden uzak
olmalıydı.
Özellikle şiir çok büyük suçtu!
Bunu yapan yakın arkadaşlarımdı, yediğim içtiğim ayrı
gitmeyenler filan.
Yani dünyalarımı birbiri ile asla karıştırmamalıydım,
eski kelimeler güncel dünyayı kızdırıyordu ve ben onları kızdırmazsam onlar da
bana bir şey yapmazdı.
Böylece yoğun bir otokontrol itiyadı gelişti bende,
konuşurken ilave bir dikkat... gönlümce konuşmam yahut kendim olmam sorun
yaratıyordu, bilmedikleri kelimeleri kullanmamalıydım.
Bu böyle gitti, yıllar geçti. Bunun bende yarattığı öfke ise
yıllar sonra ortaya çıktı. Kendim gibi olmak için neden izin almam gerekiyordu
ki, kimdi lan bu izin mercileri?! Ben niye kelimeleri gönlümce kullanamıyordum,
anlamıyorlarsa otursun onlar öğrensindi, bana neydi!
Bu arada çok bilinmeyen kelimeleri ısrarla kullanmaya
çabalamak şeklinde bir artislik gerçekten var, "obskürantizm" denen
bir kafanın parçasıdır o artislik de... bendekinin obskürantizmle alakası yoktu, konuşurken o kelimenin güncel olmadığını gerçekten seçemiyordum,
kaçıyordu işte. Kaldı ki mesela arkadaşlarla yemek yerken zihnimin o sıralarda okuduğum
bir şeylerle meşgul olması hiç de az rastlanan bir hal değildi.
Blog yazılarında bazen o güncel olmayan kelimelerden
birini kullanıyorum ama değişen şu ki artık o kelimeyi düzeltmiyorum-kaldırmıyorum,
o eski kelimeyi kullanımda bırakmak bir çeşit intikam gibi şu an bende. Öyle ya,
benim mekanım burası, beğenmeyen okumasın, sittirsin gitsin afedersin di mi? Oh
ne güzel.
Şöyle bir ilginç durum da var ki o kelimeler son yıllarda
moda oldu, "bazı kelimeler güzeldir" diye orda burda arz-ı endam
ettiler. Lan ben bunları ağzımdan kaçırıyorum diye zamanında dayak yiyordum,
şimdi kullanana ödül veriyorlar!.. Çok tuhaf bir his :)
Şimdi? Şimdi artık umrumda değil.
Ne moda olduğu için özellikle kullanmaya çalışanlar (genelde
de yanlış kullanıyorlar) ne de o kelimelere alerjisi olanlar... hiçbiri, hiç
kimse umrumda değil. Bir çeşit badel harabül Basra durumu, artık önemi yok,
kırgınım, biraz da küskünüm. Dışa belli etmeyen bir şekilde kırgınım, bu konuyu
yazıya dökmek aslında mahremimi kamuya açmak benim için, ucu çok derinlerde
bir kırgınlıktır bahsettiğim.
Ve dediğim gibi...artık önemi yok. Bezm-i giriz olmaya en büyük sebep bezmin kendisi değil midir? Öyledir, amenna.
Ordaymış gibi yaparım, ordayım sanırsınız. "Eyvallah" der geçerim, geçer giderim, güler geçerim. Gerçekten doyumlu bir sohbete denk gelirsem ona da eyvallah.
Ordaymış gibi yaparım, ordayım sanırsınız. "Eyvallah" der geçerim, geçer giderim, güler geçerim. Gerçekten doyumlu bir sohbete denk gelirsem ona da eyvallah.
Şu fotoğraftan çıktı içim dışıma.
Insta hikayesine koydum bunu ve birisi "sönmemek
için direnenleri söndürmek için hayli hırpalamışsın" diye mesaj attı.
Doğrudur, direneni hırpalarlar.
Orta zekalılar cennetinin en öz kanunudur yoldan sapanı
odunla yola sokmak, söndürmek.
Çok gençtim, arkadaşlarım canlarının istediği gibi
konuşabiliyordu ama onlar arkadaşlıklarını benden esirgemesinler diye ben
dikkatli olmalıydım. Haksızlıktı ama bu! Ve ben buna çok gecikmeli isyan
ediyorum.
Bahsettiğim şeyin genel adı "heves
kırıcılık"tır. Sen ne yapsan "aman o da neymiş ki" mealinde cümleler
duvar gibi önüne dikelir, önce saklar sonra bırakırsın elinden o sevdiğin şeyi.
Ben sadece bir örnek verdim, örnekten bol bir şey yok oysaki.
Sanki siz çok şeysiniz :p