Yedeklenmek, tecrübe ettiğim duygular arasında “en fenası”
olmaya fena halde namzet bir duygudur, boktandır!
Yani yedek kalemin, gözlüğün, bataryan olabilir, yedek
atın bile olur ama bir insanı yedeklemek nedir? Hele de gönülle alakalı mevzularda!
Hayatın akışına asla paralel olmayan bir tutumdur bu,
hayat çarklarının dışında durup da hayatın içinde olmak isteme garanticiliğinin
yarattığı sakilliktir, yaşama korkaklığını mikroba dönüştürüp sağa sola
hastalık diye bulaştırmaktır, enfeksiyondur, pisliktir. Akıllı olmakla falan da
ilgisi yoktur, akıllı insan kendini sıfırla çarpmaz.
Yedekleme eğilimi tek başınayken var hissedememe
sanrısının bir tezahürüdür. Bu tarz insanlar tek başlarına bir kafede
oturmaktan rahatsız olurlar mesela, tek başlarına sinemaya gitmek onlara saçma gelir, herkes tarafından
izlediklerini düşünürler, yüksek onay beklentili bünyelerdir. “Ben” ile “toplum”u
sağlıklı şekilde kaynaştıramamış kişilerdir, teşhircilik de en tabi
eğilimlerindendir. Yoksa bile varmış gibi göstermek zorundadırlar hep,
kuyrukları hep dimdik görünmelidir, gerçek bir ağlamadan nasipsizdirler,
gözyaşlarını da gösteremezler.
Yedekleme ihtiyacının kökeninde yoğun bir terk edilme
korkusu vardır. Güven duygusu insanda çocukken oluşan bir duygudur ve yedekçi kişilerde
bu duygu yeterince gelişmemiştir. Sadece başkalarına değil kendilerine
güvenleri de sakattır ve illa-hep birinin istihdam edilmiş gibi yanlarında
duruyor olmasının ihtiyacındadırlar, yalnızlığa tahammülsüzdürler. Bunları yan
yana koyunca baskın bir öz değersizlik hissine sahip olduklarını da
söyleyebiliriz. Bu olumsuz neticenin sorumlusu genelde anne-babadır.
“Seni başka sebebe ihtiyaç duymadan sadece sen olduğun
için seviyorum, olduğun gibi kabul ediyorum ve seni asla terk etmem, sadece seni değil anneni/babanı da terk etmem.” Bu mesajı
sözlerle değil hissettirerek çocuklarının ruhuna nakşedemeyen anne-babalar
topluma yeni hastalar hediye edip duruyor.
Yedeklenmeye maruz kalmak “ya hep ya hiç”çi bünyelerde ekstradan hasara
sebep olur. Gönül meseleleri naturaları icabı “ya hep ya hiç”çi olduğu için bu
tip insanlar gönül meselelerini doğasına tamamen uygun yaşarlar ve muhatabının
bir tüccar gibi hesaplar-pazarlıklar içinde olduğunu, mallarını sigortalamak
isteyen tüccar zihniyeti taşıdığını anladıkları anda sadece o kişiden değil
dünyadan soğurlar, yaşama istekleri azalır. Kimse fiyatı belli bir mal gibi hissettirilmekten hoşlanmaz.
Yedekçiler...hayatla dolaysız bir öpüşmeye cesaretleri olmadığı için
araya naylon perde koyan ilgi tüccarları!..keşke bu kadar kalabalık
olmasaydınız.
Bu sıkıcı yazıyı sabah sabah rüyamda gördüğüm için
yazmadım, dün akşamki aslında çok farklı konulu bir sohbetin hafızamın ücra
köşelerine ateş etmesinin, aklımı tahrik
etmesinin neticesi şu cümleler. Aklımda dolaşıp duruyorlardı, dedim “dolaşacaklarına
burada dursunlar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder