Ağlamaya üşenmez, gülmeye mütereddittir gerçek insan.
Hayat, bütün olduğu gibiliğiyle içinden geçtiği için neyin geçmekte olduğunu birebir hisseder…ve hisleri gerçektir.
Hayat, bütün olduğu gibiliğiyle içinden geçtiği için neyin geçmekte olduğunu birebir hisseder…ve hisleri gerçektir.
Mahzuni mesela, Aşık Mahzuni Şerif yani. Ne olduğu aldığı
mahlastan belli, onca fiyakalı kelime varken mahzun olmayı seçmiş, alamet-i
farikasını mahzun olmak üzerinden tarif ve takdim etmiş. Hayatı alması,
anlaması da adı gibidir tam. Hayatın geçmekte olduğunu içinde hisseder, içinden
geçenin hayat olduğunu hisseder.
“Ötmek istiyorum viran bağlarda, ayağıma cennet kiralansa
da” şeklindeki muhteşem dizeler bu genel tercihinin beyanıdır. Tercih de değil
de bir “zaten öyle olma hali”nin ifadesi. Dünya denen iğneler-dikenler
diyarına düşmüş uçan balonlar gibidir bu tür adamlar, dünya onlar için
fazlasıyla serttir, bir dikenden kaçmayı başarsa öteki iğneye tutulurlar. Maruz kalma
halinde yaşarlar, gitmek istedikleri çok olur, “Bir Mahzuni demiş oldum
kendime, olmaz olsun atamadım ben beni” derler, gidemezler…
Mahzuni'nin şiirlerinde sert şeylerle çok kırılgan şeyler bir
aradadır, şiirlerinin gücü bu tezatta saklıdır. Kırılgan olanlar içinden
gelenlerdir, sertler ise gözünün gördüğüdür, ona reva görülenlerdir. Sevgisiyle
sitemi bir aradadır…çünkü öyle yaşamıştır, ona öyle yaşatılmıştır.
“Dünya hassas kalpler için cehennemdir.” diye meseleyi
tek cümlede özetleyen Goethe’nin (Werther işte) bahsettiği adamlar bu Mahzuni gibi adamlardır
işte.
Bu hassasiyetin manifestosu ise bir şiirdir zannımca. “Aheste
çek kürekleri mehtap uyanmasın.” diye başlar ki bambaşkadır! O şiirin sadece
ilk beyti için bile çok uzun konuşabilirim ama yazı çok uzar, manifesto
olduğunu belirtmem kafi gelsin. Onca iltifata boğulmuş Yahya Kemal’in neden
meyus bir karaktere sahip olduğunu anlamak için o şiiri anlamak yeter.
“beni bir kere dövdüler çok gözlüklüydüm
daha bere giyiyordum bıyıklarım da duruyor
büyükdere'de dövdüler emirgan ve birileri
geceleyin dövdüler dişlerimi tükürdüm
emirgan'la aramız çok eskiden beri yok
niye ölmedim diye bana bozuluyor
ötekiler şurda burda azar azar gördüğüm
çakıdan bozma itler sustalı birileri
fakat çok fena dövdüler size ne söylüyorum
bir vakit omuzlarım tutmadı dişlerimi tükürdüm
boş yerlerime vurdular yumrukları duruyor
gecenin bir saatinde gizlice kustum
bir böcek yürüyordu boynumdan içeri
burnum mu kanıyordu ağlıyor muydum
büyükdere'de dövdüler emirgan ve birileri
ayıran eden çıkmadı susadım su veren yok
kavgalı olmasaydık belki seni düşünürdüm”
daha bere giyiyordum bıyıklarım da duruyor
büyükdere'de dövdüler emirgan ve birileri
geceleyin dövdüler dişlerimi tükürdüm
emirgan'la aramız çok eskiden beri yok
niye ölmedim diye bana bozuluyor
ötekiler şurda burda azar azar gördüğüm
çakıdan bozma itler sustalı birileri
fakat çok fena dövdüler size ne söylüyorum
bir vakit omuzlarım tutmadı dişlerimi tükürdüm
boş yerlerime vurdular yumrukları duruyor
gecenin bir saatinde gizlice kustum
bir böcek yürüyordu boynumdan içeri
burnum mu kanıyordu ağlıyor muydum
büyükdere'de dövdüler emirgan ve birileri
ayıran eden çıkmadı susadım su veren yok
kavgalı olmasaydık belki seni düşünürdüm”
Demiş mesela adamın birisi. Şiirin ilk yarısını aldım,
devamı da var ama anlaşılması gerekeni anlamak için bu kadarı yeterli.
Adamı çok fena dövmüşler, gözlüklerinin camları kırılıp
gözlerine dolmuş olmalı ki gözlükleri çok gelmiş adama. Ayıran eden çıkmamış,
susamış su veren yok, eczane aramak filan gelmemiş aklına, sıcak bir şeyler
içmek otelde motelde…o anda ona iyi gelmesi için düşündüğü tek çare “onu”
düşünmekmiş (ki o dayağı “onun” yüzünden yemiştir) ama bunu da yapamamış çünkü
kavgalıymışlar.
Hayat, böyle şeyler düşünebilen bir adamın canına okumaz
da ne yapar?! Ölümünden 3 gün önce ilk ve son kez görme, dinleme saadetine
eriştim bu muhteşem adamı. Acıların dinmiştir umarım sevgili, canımın içi
Attila İlhan. Sayıları giderek azalan bu gerçek insanlar içinde çok başka bir
şeydin sen.
Fazla duygusal oldu. Bu tarz adamların temel motivasyonlarını
yazarak bitireyim yazıyı.
“Düşünme arzu et sade,
Bak böcekler de öyle yapıyor.”
Orhan Veli
İnsan için her şey haz ve anlamdan ibarettir, her şey bu
ikisinin türlü farklı terkipleridir sadece. Gerçek insanların yaşamı hatta
varlığı böcekliğe bir reddiyedir. Onlar her şeyde anlam ararlar. Anlam
içermeyen haz bile onlar için anksiyete sebebidir. Schopenhauer, Nietzsche, Cemil Meriç gibi adamları “bedbaht eden melal” tam da budur: Anlam eksikliği anksiyete yaratır ve
bu dünya yeterince zarif değildir, onlar için fazla kaba-serttir.
Bu gerçek tek başına ahretin ve Allah’ın varlığına
ispattır benim için. Tüm bunların bir sebebi ve karşılığı olmalı, bir öteki
dünya olmalı. Her şeyin bir anlamı olmasaydı “anlam” denen şey yaratılmış
olmazdı.