Uçurtmayı
Vurmasınlar filminde hapisteki yaşlı kadın bir yandan yerleri süpürürken bir
yandan da cevap verir: şimdiki aşklar laylondan.
Eskiden
aşklar ahşap mıymış ki? İbnelik, puştluk hiç mi yokmuş o zamanlar, sokaklarda
Mecnun’lar mı dolaşıyormuş?
Negatif
bir duygudur özünde nostalji. Gücünü insanın gençliğini hatta çocukluğunu
özlemesinden alır. Kötü bir eski anıyı bile gülümseyerek yad eder insan,
gençtir çünkü o zamanlar yahut çocuk.
Ve
şikayetlenmeye imkan tanıyan bir duygudur, içini öylece orta yere boşaltmak
için pek güzel bir vesiledir…ki şikayetlenmek de pek pozitif bir duygu
değildir.
Tersi
de var. Bir şiirde duraktaki çocuk “güzel anılar gibi hüzünlü, hüzünlü şarkılar
gibi güzel” diye tarif edilir. Tersi de aynı aslında, “artık olmayan zamanlar”ın
verdiği hüzün gençliği özlemek değildir de nedir?
Yalnız
karıştırılmasın.
“Hani
ol gül, gülerek geldiği demler şimdi,
Ağlarım
hatırıma geldikçe gülüştüklerimiz.”
Diyen
adam yanıyor, net! Gençlikle, nostaljiyle ilgisiz bir yangındır bu. Yas var
burada, kayıp var.
Not:
Bu beyitteki “ağlamak” ve “gülmek”in aynı beyit içinde kullanılış şekli tezat
sanatının en muhteşem örneklerindendir bu arada. Demeden geçemedim.
Bütün
bunlar böyleyken “o iyi insanlar güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna,
insanın piçine kaldık.” diyen Yaşar Kemal’in sözlerinde hak payı yok değil.
Özellikle 20. yüzyıl içinde ve hatta özellikle 1945’ten sonraki savaşsız
yıllarda gelişen teknolojinin insanların tek başına hayatta kalabilmesine daha
fazla imkan tanımasıyla birlikte komün halinde (mahalle-köy) yaşamaya alışmış
insanların tek kişilik cumhuriyetlerinin kralları olmasına sebep olmasıyla
ilgili bu. Sanayi Devrimi’nin sosyal izdüşümü. Komün halindeki yaşamların töre,
adab-ı muaşeret, el alem, dosta düşmana karşı, ayıp gibi gizli yöneticileri
vardır. Tek başına ayakta durabildiği için tek başına ayakta duran (burası çok
mühim, insanların tek başlarına ayakta öylece dikilmelerinin sebebi tek
başlarına dikilebiliyor olmaları…imkan sebebe dönüşmüş nedense!) insanlar
yazılı olmayan toplumsal kurallardan daha bir azadedir komün halinde
yaşayanlara göre…ve tabulardan, törelerden kurtuldukça giderek bencilleşirler,
giderek yalnızlaşırlar…giderek de ilkesizleşirler. Yani Yaşar Kemal’i haklı
yapan şey teknolojinin insanları ilkesizleştirmek şeklindeki yan etkisidir. Bu
sebepten o eski adamlar gerçekten de yok artık.
Eee,
bu kafayla tepedeki yaşlı mahkum kadın da haklı çıkmaz mı? Eskiden öyle
değillerdi ama “şimdi aşklar laylondan?” Doğrudur. İlkesizleşme, her yolu mübah
görme, bencilleşme arttıkça aşkların kalitesinin düşmesi kaçınılmaz. Fedakarlık
ve feragat de kara borsaya düşer.
Bu
ilkesizleşme yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor. İnsan kendine
odaklandıkça empati yeteneği azalıyor, insanlara yabancılaşıyor…kendine
yabancılaşıyor. Hah işte, bu kendine yabancılaşma kısmı mevzunun pırtladığı
noktadır. Yabancılaşması doğasına muhalif yaşadığının ifadesidir, doğası nedir
ki?
Aslanlar
sürüler halinde, çitalar yalnız yaşar. Doğaları öyle, belgeseller öyle diyor.
Peki “insan hayvanı” ne şekilde yaşar? Belgeseli çekilseydi fondaki ses ne
derdi insan için? “Yalnız yaşar” demezdi, kesin. Peki “milyonlarcası bir arada
yaşar?” der miydi?
Şahsi
fikrim “20-25 kişilik gruplar halinde yaşar” cümlesinden yanadır. İnsanın özü,
orijini budur, 20-25 kişilik topluluklar halinde yaşar ve başka 20-25 kişilik
gruplarla da temas halindedir fakat her 20-25 kişilik grubun kendine has
özellikleri-kuralları olur.
Oba
deniyor buna. 20-25 kişilik grup yani, bunun adı obadır. “İnsan hayvanı 20-25
kişilik obalar halinde yaşar. Her obanın bir lideri olur vs.” Fondaki ses böyle
derdi. Tarihin kökünde obalar var. Sonradan zaman (uygarlık) ilerleyip hayat
kolaylaştıkça obalar birleşip klanlara, boylara falan dönüşmüş ama çekirdek
grup özünde hep obadır. Anne-baba-çocuklar şeklindeki çekirdek aile değildir
yani temel sosyal birim, pek çok anne-baba-çocuktan oluşan obalardır.
Oba
dediğimiz birbirlerinden haberi olan, beraber tarhana yapıp birbirlerinin
doğumlarına koşan mahallelilerdir aslında…şehirde böyle bu. Kırsalda ise köydür
oba. Ama apartman asla oba değildir! Apartman bireyciliktir, bencilliktir,
yalnızlıktır.
Yani;
Köylerde,
mahallelelerde katı ve yararlı kurallarla birbirlerine bağlı olarak yaşayan
insanlar hayat kolaylaşıp apartmanlara taşındıkça yalnızlaştılar ve
yavşaklaştılar. O eski adamlar, adamlıklar bu sebepten bu gün yok. O eski
şiirlerin artık olmayışının sebebi de bu…ve aşkların.
Hal
böyle olunca teorisinde negatif bir duygu olan, haklı sebeplere dayanmayan
nostalji duygusu…bir duygusal yanılsama olan nostalji duygusu… artık haklı
sebeplere dayanıyor. Maalesef.
Reaksiyonun
sonunu söylemedim henüz.
Toparlarsak;
savaşsız yıllarda teknolojinin insan hayatını kolaylaştırıcı etkiler yapması
insanları tek kişilik bencil hayatlarında birey olarak yaşamaya sevk ediyor, bu
bireyler tabulara törelere uymak zorunda kalmıyor, tabular-töreler
hayattan çekildikçe empati azalıyor, empati azaldıkça yabancılaşma
artıyor…yabancılaşma arttıkça da insanın bütünlüğü hasar alıyor. Bütünlük. En
önemli konu bu. Eskisi kadar bütün değiliz. Nehir kenarında beraber türkü
söyleye söyleye çamaşır yıkayan kadınlar kadar bütün değil bilmem kaç numaralı
dairede oturan çamaşır makinesi sahibi apartman kadını.
Not: Teknolojinin bu şekilde bir sosyal evrime sebep
olması tesadüf değil. “Tüketimi kullanarak insanları toplu olarak yönetilebilir
halde tutma” şeklinde bir niyet yönetiyor her şeyi. Big Brother? Ya da Mega Machine? Evet. Bu mevzu
yazının sonuna eklenecek kadar kısa olmadığı için bahsetmedim hiç ama asıl
ondan bahsetmek gerek. Ederim belki sonra.