“Melali anlamayan nesle
aşina değiliz.
Sana yalnız bir ince taze
kadın,
Bana yalnızca eski bir
budala,
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha, bu
kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir
mana.”
İki çeşit insan var; rahatlık denen hazzın içinde gömülü yaşamak isteyenler ve anlama talip olanlar. Tam iki çeşit değil tabi, her şeyden
herkeste biraz var.
Bu ikisinin farklılığı en çok belirsizlik-şüphe karşısında
kendini gösterir. Rahatlık isteyenler şüpheyi gidermek adına yanlış da olsa
inanmaya hazırdır. Anlama teşne olanlarsa değildir.
Belirsizlik insanın hayatına karşı hissettiği tehdittir. Yanlış
da olsa inanmaya hazır olanların beka tedbiri derhal biliyor olmaya geçiş
yapmaktır, kolay inanırlar. Yanlışla doğru
arasında yüksek fark gözeten anlam düşkünlerinin belirsizlik karşısında
aldıkları beka tedbiri ise zayıftır. Anlama talip olanlar aradıklarını bulmak
için varlıklarını riske etmişlerdir.
Rahatlığa talip olanlar kazanan tipi insanlardır. Diğerleri
değildir.
Şüpheyi gidermenin en iyi yollarından biri yandaş
edinmektir. Aidiyet duygusunun insanda oluşturduğu ruhsal tatmin tam da bununla
ilgilidir. Yanlış yahut doğru, kendin gibi düşünen-inanan pek çok kişi varsa
çevrende rahatsındır. Anlam düşkünleri bu hesapla yalnızlığa taliptir.
Anlamla ve dolayısıyla gerçekle ve dolayısıyla samimiyetle kafayı
bozmuşların semtine rahatlık pek uğramaz... hatta yanlışlarıyla gayet
samimiyetsiz ilişkiler kurmuş (zina) rahat düşkünlerinin nemli-sıcak mağaralarındaki
rahatlıkları anlam düşkünlerinde tiksinti uyandırır.
Anlam düşkünleri bir fikrin moda olabilmesini saçma bulur,
rahatlık isteyenlerse trendlere bayılır.
“Günün adamları” türünden insanların ortaya çıkış sebepleri
de rahat düşkünlerinin bu trend ihtiyacındandır. (Ya da inanç ihtiyacı) Tam bu
noktada ilk olarak liyakat ayaklar altına alınır. Samimiyetsizlik, yapay
duyarlılık gösterileri, düşük estetiğe sahip şeylerin yükseklermiş kabul
görmesi, zarfın mazrufu ezmesi bu meşum “aidiyet duygusu kaynaklı trend seviciliğin”
tezahürüdür, kaçınılmaz sonuçtur, mukadderdir.
Söz konusu olan şey kelime ise, cümle ise ve 100 yıl önce
yaşamış atalarımız bu konuda sarraf hassasiyetine sahipse...bizim şu an sahip
olduğumuz hassasiyet ancak demir doğramacınınki kadardır.
Bunun böyle olması kaçınılmaz çünkü pop kültür geçti bizim
üzerimizden. Pop kültür beyne-kalbe sirayet edecek şekilde incelikli kelime
kullanımını sevmez. Pop kültürün dili görseldir. Ama öyle usta işi estetiğinde
bir görsellik falan değil, gör-geç resimlerdir pop kültürün lisanı. Pop kültürün
tabiatı tüketimdir çünkü. Kelimelerin de gör-geç resimler gibi kolay anlaşılır ve tüketilir olmasını ister pop kültür. Duygu yoğunluğunun ucuz duyarlılık
gösterilerinin ötesine geçmesine tahammülü yoktur, samimiyete ve inceliğe
tahammülü yoktur. Tüketim kültürü bunu gerektirir.
Osmanlı ve Türkiye olarak hiç bir zaman elle tutulur-gerçek
bir intelijansiyaya sahip olmadık. Aydın diye baş tacı ettiklerimiz de kalemin namusunu gözetmeyen, “miş gibi”liklerin
canlı örneği türünden günün adamları oldular hep. Rahat düşkünlerinin talep
ettiği trendleri oluşturdular ve dayattılar bu sözümona aydınlar. Bu trendler de genelde batıdan
ithal şeylerdi hep.
Bu kaotik pazarlama ortamında dna’mıza kodlanmış kelime
sarraflığımız da erozyona uğradı. Şiir bizi terk etti. Giderek incelikten yoksun,
abartılı bir romantizmin eseri sahte duyarlılık gösterilerini gerçek duygulara
tercih eder olduk. Pop kültür ne zarf bıraktı bizde ne mazruf. Şiirin bizi terk
etmesinden kastım sadece edebi bir yoksunluk değil.... içimizdeki şiiri de
kaybettik.
Kof.... içi boş demek. 21. yüzyıl tüketim iklimini en iyi
anlatan kelime budur bence. Halkını çok seviyor gösterisi yapan, Allah’ı çok seviyor
gösterisi yapan, ince düşünceli ince duyguluymuş gösterisi yapan, kendisini olmadığı
biriymiş gibi pazarlayan, nema odaklı korkunç bir kof kalabalığın yarattığı ham-arabesk-bayağı
iklimde öyle değilmiş gibi yaparak geçecek ömrümüz. Anlama talip olmaksa belayı doğrudan satın almaktır. Ah be güzel aşık, cevrimizi çekemezsin demedim mi?
“keyif senin
istersen talihini billur akıntılarla bir tut
ellerini göğsüne kavuştur
doğu batı kuzey güney diyerek
koştur
bir üç ve beş istersen rom kadehleri gibi
nasıl ki unutulmuşsun
devril
ve bitir maceranı”
istersen talihini billur akıntılarla bir tut
ellerini göğsüne kavuştur
doğu batı kuzey güney diyerek
koştur
bir üç ve beş istersen rom kadehleri gibi
nasıl ki unutulmuşsun
devril
ve bitir maceranı”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder