22 Kasım 2012 Perşembe

MELANKOMİK NOTLAR - 19

Bi kırığın varsa manita sahibi bi insansın ya da kolun-bacağın alçıda.
Ama bi kırıklığın varsa hasta olmak üzeresin.
Kalbin kırıksa çok fena ama kafan kırıksa sadece dayak yemiş ya da düşmüşsün.
Arkandan “kırık” diye bahsediliyorsa delimsirek ya da çılgınsın.
“Kıçı kırık” var ki bi de bambaşka!
Kırık link, ışığın kırılması, kaç geldiği belli olamayan kırık zar vs. başka tuhaf kullanımları da yok değil.
Acayip bir kelime bu “kırık” vesselam!

Facebook’a yazdığım bişiler birilerinin beğenisine mazhar olduğunda “ Süleyman Küsur senin durumunu beğendi” şeklinde bildirim alıyorum… Yalana bak! :p
Tersi de var tabi, ben de birilerinin durumunu beğeniyormuşum. O da yalan. Bi tek Ali Ağaoğlu’nun durumunu beğeniyorum (çok parası var) o da hal ve gidişten kaybediyor :p

Kitap fuarına pazar sabahı erkenden gittim ki çekirge sürüleri olmadan bakabileyim kitaplara. (Çekirge dediğim öğrenciler, kung-fu’daki gibi) Ama ne mümkün, her yerdeler ve  Allah’ım ne kadar çoklar!
Bu arada yukarıdaki kırık muhabbetinin aklıma gelmesine sebep, üzerimde an itibariyle fena halde kırıklık olması. Bu kırıklığın sebebi de dünkü kitap fuarı macerası, zaten yorgundum, beter oldum.

Fatih Altaylı, Fazıl Say için “korkarım ilgi çekmek için bir gün Nişantaşı caddelerinde kıçını açıp gezecek.” yazmıştı. Son ifrazatı “arabesk dinlemek vatan hainliğidir.” den anlaşılacağı üzere kendisi dibe hayli yaklaşmış durumda. İlgi çekme faaliyetlerinde doz aşımı esastır, kalabalıkların ilgisini çekebilmek için bir öncekinden daha ilginç olmak zorunda Fazıl Say… Bu sebepten sıranın kıç açmaya gelmesi uzak değil. Senin için üzgünüm Nişantaşı, dikkat et kendine!

İnsanları içlerini gerçekten görebilme imkanımız olsaydı…başlarda merak ve gafletle bakardık belki ama sonrasında bakmazdık asla.
Kimse masum değil, herkes hin ama herkesin içinde her nasılsa kalmış bir parça masumiyet mevcut ve başkasının pisliği insanın o masum bölgeleriyle muhatap oluyor. Yani farklı beyinlerdeki pis düşünceler birbirleriyle iletişimde değil ama birinin pisliği diğerinin masum bölgesini kirletiyor, rahatsız ediyor… bu sebepten bakmazdı kimse birbirinin içine.
Olan şeylerin aslını öğrenmek imkanımız olsaydı…öğrenmezdik.

Oturduğum yerde üşengeçliğin kitabını yazsam yazardım şu sıralar…üşenmeseydim.

Baktığım  şeylere artık “bunun fotoğrafı şurdan şöyle çekilir-çekilmez” gözüyle bakmıyorum artık. Fotoğraf çekmeyi galiba bıraktım. O beni bıraktı ya da.

Maç izleyen, takip eden hatta heyecanlanan insan olmak isterdim. Kaç paraysa verip lig maçlarını yayınlayan kanala abone olayım falan. Deniyorum aslında, zorluyorum kendimi ama…sıkılıyorum yaa!
Bi de İddaa oynayasım var ama çok karışık! Ulen 12’yle 4’ü hesap makinesinde çarpan adamlar nasıl bu kadar kolay nasıl çatır çatır oynuyor bu oyunu!.. çözemedim valla ben bu İddaa işini, çizelgeler çizelgeler, kenarlarda notlar falan!

Şu bloga yazı yazmak parayla olsaydı ne güzel yazardım kim bilir…
Beleş ya, sıkıyorum aklıma her geleni!
(İşin aslı: yazmazdım, hiç yazmazdım o zaman)

Facebook hesabımı dondurdum. Benden çaldığı vakitleri hayatıma eklemeyi düşünüyorum. Eee ne demişler, bir insan kafasını çalıştırırsa rahat eder. Tabi ki biliyorum kafamın çalışmasının bana rahatlık değil bela getireceğini, rahatlığın benim için kolay erişilir bir şey olmadığını ve bir müddet sonra o hesabı tekrar aktif hale getireceğimi ama...
Hah işte, o "ama"nın üzerine kocaman bir 3-5 katlı bina dikme planlarındayım.

Satranç oynarken rakibe küfür edilir mi? Hem de rakip bilgisayarken...
Ben ediyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...