- Kendine iyi bak.
- Neden?
- Lafın gelişi yani.
- Nerden?
- Ne nerden?
- Laf geliyomuş ya, nerden? Laf mı
geliyo bana?
- Ya sanki “lafın gelişi”nin ne olduğunu
bilmiyorsun! Anladın işte.
- Velev ki anladım…laf geliyo…neyse
gelsin tamam. Peki ya gelmezse? İyi bakmayacak mıyım o zaman kendime? Benim
kendime nasıl bakacağım senin ne idüğü belirsiz lafının bi yerlerden gelip gelmemesine mi bağlı aşkım?
- “Aşkım”
demesen bana artık…ayrıldık biz az önce biliyorsun ki.
- Neden?
- Ne neden?
- Neden
ayrıldık?
- Konuştuk ya!
- Ne konuştuk? Aklım başka yerdeydi
benim, bi daha konuşalım.
- Ya ayrılık konuşmasını bile dinlemeyen
bi insansın, biz nasıl bunca zaman bir arada kaldık asıl onu sormak lazım.
- Velev ki sordum, onu da anlat.
- Öfff…anlaşamıyoruz biz, birbirini
anlamayan iki insanız işte, ayrılmamız daha doğru olurdu, ayrıldık.
- Bunca zaman bir arada kaldık dedin,
onu da anlat, neden kaldık?
- Bilmiyorum…bir alışkanlıktık belki
birbirimiz için.
- Aşkım maşkım diyodun, alışkanlıktı
yani onlar hep.
- O kadar basite indirgeme lütfen…ama
alışkanlık da önemliydi bence.
- Aşkım demeye mi alıştın? Yoksa zaten
öyle bir alışkanlığın vardı da çevrende “aşkım” diyeceğin birini istihdam etmek
için beni mi tuttun anlamadım ki?
- Saçmalıyorsun… Peki, aramızdaki
hukukun hatırına tekrar deneyeceğim anlatmayı. Şöyle sorayım, ben sana yarım
saat ayrılık anlattım, üzgün olduğumu anlattım, hislerimi anlattım, hatta bi
ara gözlerim doldu, önemli şeyler anlattım... Neden dinlemedin beni, aklın
başka yerdeymiş, nerdeydi?
- Dişlerine bakıyordum.
- !!! Nasıl diş? Ne? Bir şey mi var
dişimde?
- Yok ya öyle değil, bi şey yok dişinde.
Sadece sen konuşurken dişlerin yukarı aşağı kalkıp iniyordu sürekli.
- Eee?
- Onlara baktım işte. Senin çıkarttığın
sesin onlardan geldiğini düşündüm. Konuşmalarını onların hep bir ağızdan
konuşması gibi algıladım, ne bileyim kavgalı bi oturum gibi işte… bi liderleri
var mı acaba , oturum başkanı hangisi diye düşündüm.. Boyuna tartışıyorlardı,
ne dedikleri de anlaşılmıyordu çünkü hepsi birden konuşuyordu, onları anlamaya
çalıştım. Arkadakilerin sesi boğuk çıkıyordu, sen ağzını açtıkça azı dişlerini
de görmeye çalıştım ki görürsem ne dediklerini anlayacaktım sanki.
- Eee ne diyorlarmış?
- Anlamadım valla. Bi ara anlar gibi
oldum, garson boşları toplamaya geldi, kolumu dürttü…sen de susup ağzını
kapatınca…içeride karanlıkta konuşmaya devam ediyorlar mı acaba diye düşündüm.
- Ediyorlar mıymış?
- Sanmam. Ben bakmazsam konuşmazlar ki.
Belki biraz fısıldaşma. Bi de onları sevdiğimi düşündüm…onlar da beni seviyor
mudur acaba diye düşündüm.
- Seviyorlar mıymış?
- Bilmiyorum…Beni sevmeleri için özel
bir sebep bulamadım ama neden sevmesinler ki? Aramızda bir husumet yok
neticede, ısırmadılar da şimdiye kadar.
- !!! Çok tuhaf bir insansın, sana ne
desem bilemiyorum! Allah aşkına konumuzla ne ilgisi vardı bunların?
- İlgisi falan yok, sordun söyledim. Hem
konu ne ki?
- Üfff…bu kadar yeter, baştan
alamayacağım. Gidiyorum ben.
- Sittir git.