11 Şubat 2011 Cuma

SURET-İ NADİM


İnsan kendisine söyleyemediği şeyin gerçek olmamasını murat olarak ediniyor. Bu muradına ulaşmak için de o hoşuna gitmeyen şeyin gerçek olmadığına inanmak istiyor. Gerçek olmadığına inanmak için de başkalarını gerçek olmadığına inandırmaya çalışıyor. Sözgelimi şişko olduğundan rahatsız olan biri şişko olmamayı murat ediniyor ve kendini buna inandırmak istiyor… Şişko değil de balık etli olduğunu, kendisine balık et halinin gayet yakıştığını başkalarından duymak istiyor, duymak istemekle kalmayıp onları böyle cümleler kurmaları için teşvik ediyor. Başkaları söylerse kendisi daha çok inanacak çünkü…Bir de “evet şişkoyum ama kendimi böyle seviyorum ben” kandırmacası var. Sürekli şişkoluğu ile alakalı espriler yapıp bu haliyle barışık olduğunu göstermeye çalışan birilerine herkes rastlamıştır. Bu şeylerin kısa ismi kompleks ve kompleksle baş etmenin tek doğru yöntemi yüzleşmek ve çaba sarf etmek. Aptal şişko esprileriyle kendisiyle nasıl da barışık olduğu gösterileri yapmak yerine, aynada “evet şişkoyum ama ben kendimi seviyorum” alıştırmaları yapmak yerine “evet şişkoyum, rejim yapmalıyım, hem daha sağlıklı olmak için hem de daha hoş görünmek için.” dendiğinde çözüm kapısının önüne ulaşılmış olunuyor…Ama kapıya varmak işin sadece başı, kapının ardında zahmetli bir rejim bekliyor…

Yüzleşmek için cesaret, çaba sarfetmek için irade gerek. Sıkıntıya talip olmak sanıldığı kadar kolay değil. İradenin hazzı erteleyememekle kanlı savaşını içinde yaşamayı kimse istemez, lanetli bir iç savaş bu…

Anı yaşamakla hazzı erteleyememeyi birbirine karıştırdığı için carpe diem’in “asla pişman olma” diskurunu tersten anlamak sık karşılaşılan ve kıyıcı kişisel gelişim endüstrisinin çarkları dönmeye devam ettikçe de karşılaşılacak bir durum. Yüzleşme insanın kendisiyle hasbihal etmesidir, asıl kendini sevmedir, kendine gelmedir, bütün olmadır.

Pişman olduğum o kadar çok şey var ki. Benden başka kimsenin bilmediği gizlemelerim var. Söyleyip düzeltmediğim yalanlarım var. Bir aynayla uzun uzun sohbet etme ihtiyacındayım. Bütün değilim, 2 ya da 3 parça da değilim parça parçayım. Parça parça olmamın asıl sebebinin iki önemli organım arasındaki büyük iç savaş olduğunu da göz ardı edemem, gizlemelerden çok bu iç savaş büker beni kabul ama sebeplerin sonuçlar yanında önemsiz sayılması gerektiği bir durum bu. Parça adedim çevremdekilerin parça adedi ortalamasının da çok altındadır, çevrem paramparça pinçik olduklarının farkında olmayan insanlarla dolu…Ama bu beni rahatlatmamalı, bütünleşmek adına çalışmaktan geri tutmamalı, dibi benimkinden daha kara tencereler rehavet üretmemeli.

Ve bu “meli, malı” lı cümleler çok sevimsiz…Hiçbir şey yapmasam bir araya gelir miyim ki? Gelsem keşke…Uyusam çok uzun, tek parça uyansam…Organlarım dost olsalar hatta anlaşsalar, birbirlerini anlasalar...Yekpare yalnızlığımı yakalasam saçından , çevirsem yüzünü, öpsem...

2 yorum:

  1. Son iki paragraf olmasa sert bir yazı olacakmış :)(Not:Balık etli olmak bana yakışıyor bi' kere)

    YanıtlaSil
  2. "ne yazmışım?" diye tekrar okudum....hiç hatırlamıyorum:)
    balık eti göreceli, bilemem:)

    YanıtlaSil

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...