13 Ağustos 2010 Cuma

bi saniye

en sevmediğim sözlerdendir ki kendim de çok kullanırım : bi dakika, bi saniye..."bi saniye"yi kullanmam ama, o kadar kısa ki, bi saniye sonra o kişiye geri dönemeyceğiniz, istediğini yapamayacağınız çok aşikardır. telefonda beni "bi saniye" deyip bekleten her kişi için 1 saniye sonra "ee geçti 1 saniye, hani" derim. içimden tabi...
öylesine söylendiği çok belli bir cümlede bile ölçü arıyorum, bunun sebebi ölçülere çok düşkün oluşum değil de "öylesine" kavramını bir türlü içselleştiremememdir herhalde...
ben bunları yazmayacaktım ki, başlık kısmına "bi saniye" yazdım diye ciddi ciddi "bi saniye" geyiği çeviriyorum.
ben "en nefret ettiklerim" listesinin başlarında bulunan bir şeyden bahsedecektim, beklemekten bahsedecektim.
sabır konusudna pek iyi değilimdir, yaradan da sanırım bu konuda iyi olmam için bana egzersizler yaptırıyor, sınavlardan geçiyor olabilirim. şu ana dek 10 üzerinden 5 almışlığım vaki değil yalnız.
beklemek acayip bir şeydir, beklendiğine göre bir beklenti söz konusudur, bu hesapla beklemenin nihayete erdiği andan itibaren daha güzel şeylerle karşılaşacağınız, geçen vaktin artık daha güzel geçeceği gibi bir otomatik anlam yüklemesi vardır.
gerçek öyle değildir ama...tahlil sonucunu beklerken içinizde "kanser değildir" ümidi hala yaşıyorken beklemenin sonucunda pek fazla bir ömrünüzün kalmadığını öğrenebilrsiniz. ya da sınıfta kaldığınızı, ya da hastanın ameliyat masasında kaldığını...beklemeye devam etmek isteyeceğiniz durumlar olabilir, "beklerken daha iyiydim" diyebilrsiniz...ama bu ihtimaller düşünülmez, beklemekten hiç kimse hazzetmez, beklemenin bir an önce bitmesini, gerçekle bir an önce yüzleşmeyi ister herkes...ki burada "merak" denen tekinsiz kelime devreye girer ki başlıbaşına bir konudur ama burdaki konumuz değildir.
beklersiniz sevgiliniz gelir, beklersiniz uçaktan sevdiğiniz birileri iner, ankaradan abiniz gelir falan. normal bekleme budur, bekleme bittiğinde hayat güzelleşir.
nerden çıktı bu bekleme konusu? bekliyor oluşumdan, kendimi şu günlerde tek kelimeyle "bekliyorum." diye tarif ediyor oluşumdan...
bir haber almayı ya da birini beklemiyorum. beklediğim hiç bir şey yok. sadece geçmesini bekliyorum.
umudum fizik kurallarında, fizik kurallarının çalışmasını bekliyorum.
para yatırdığınız borsa kağıdının reel değerinden hiç inmediği kadar aşağılara indiği bir günde o kağıdı satmazsınız. "buradan aşağı düşemez" fikriyle fizik kuralları gereği, normal olarak, kendiliğinden yükselmesini beklersiniz. öyle bir siyah beklemek işte. olmayan değil de olan şeylerden nadim olmanın doğal rengi ise hiç bir boyahanenin tutturamayacağı kadar kuzguni.
ya da konsantrasyon gradyanının artık lehinize çalışacağı günlerdesinizdir. difüzyondan bahsediyorum, homojen olma zorunluluğu hareketi ve dolayısıyla seyrelmeyi emreder. emir otomatiktir, emrin verilmesini beklemiyorum, emrin sonuçlarını görmeyi bekliyorum.
bi de...eskiden aramız fena değil gibiydi ama...artık sevmiyorum sanırım kendimi.
8 makineden sadece 2 tanesi durdu diye aşağılarda bir yerlerdeki yazıya "34 lere iş lütfen" diye birden fazla kez yazmışım. şu an 8 makineden 6'sı duruyor, önümüz karanlık...ama makinelere iş gelmesini bile beklemiyorum. düşünsel kimyamın konsantrasyon gradyanı olmaması gereken şekilde bozulmuşken zamana bağlı konsantrasyon değişiminden medet ummak, beklemeyi bu şekilde arzetmek ne hayra alamet ne de zekice.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...