https://www.imdb.com/title/tt22202452/?ref_=nv_sr_srsg_0_tt_6_nm_2_in_0_q_pluribus
Araba gibidir insan, deposu vardır, tahammülle doludur. Eksilen,
yerine konmazsa günden güne hafifler.
İnsanda yaşama isteği uyandıran güzel şeyler bunun için var işte, depoya bahşiş… ama
aslolan deponun boşalmaya koşullu olmasıdır.
Depo, boşalsın diye doldurulur.
Şu “bir kez geldin hayata, mutluluk senin hakkın, mutlu ol
lütfen” türü zıkkımların saçmalığı buradandır, n’apçaz ki kullanmadığımız
mutluluğu? Depo, dolsun diye doldurulmaz di mi?
Spoiler ama aslında değil.
Pluribus dizisindeki kadın tek telefonla her dilediğine zahmetsizce ulaşıyor. Bütün
dünya, hizmetindeki “iyi” insanlarla dolu ve darlıyorlar kadını: lütfen mutlu
ol.
Bu dizi teknik olarak distopya sınıfında ama bu haliyle ütopya değil midir? Tüm
dünya iyi insanlarla dolmuş, şiddet yok, mis gibilik her yere hakim, çatışma yok.
Mutlu olması gereken kahramanımızsa çok mutsuzdur, çünkü çatışma yok.
Kadın mutsuz çünkü mutlu olmak istemiyor, istemiyor çünkü bu şekilde ele geçmiş
mutluluğu anlamlı bulmuyor.
Geldik çarptık yine anlam belasına iyi mi? İyi.
Cennet’teki insanın hikayesidir anlatılan, çevresindeki iradesiz meleklere emir
vermekten zevk almadığı gibi meleklerin onu mutlu etme çabası onda sinir
yapıyor.
Bu sinirli ve tahrip edici haliyle düalist dinlerdeki kötü tanrıya benzerken
sebep olduğu her tahribat sonrası vicdan azabına gark olduğu için de iyi
tanrıya benziyor. Kafası karışık bir kusurlu tanrı!
Bu kafası karışık kusurlu tanrının bozamadığı ezberleri
vardır, rasyonel olduğuna şüphesi yoktur ama asla rasyonel değildir, intikam
hissiyle dünyayı yakabilir mesela ve sonrasında oturup buna üzülebilir… ki bu
üzüntünün kaynağı da kibirdir, kendini tanrı zanneden insanın üzüntüsü
kibirdendir malum.
Zeus gibi bir şeydir yani kahramanımız ya da karşı komşu Ahmet Abi… ikisi de
aynı kişi neticede.
(Konunun Allah’la ilgisi yok, Allah bir tanrı değildir)
Dizinin yapımcısı Vince Gillian aklını iyilik-kötülük, haz-anlam
meseleleriyle bozduğu için önce “iyi’nin kötü’ye kırılımı”nı bir diziyle anlatmaya
çalışmış: Breaking Bad.
Her ne kadar fevkalade bir dizi olsa da ana karakter kötüye dönüştükten sonra
da izleyici bu karakteri benimsemekten
vazgeçmediği için kötüye kırılım layıkıyla anlatılamamış. O da hırsını sonraki
diziye saklamış: Better Call Saul.
O kötüye kırılımı burada anlatmış ama öyle böyle anlatmamış, 12’ye atılmış
oktur bu dizi, muhteşemdir, operasyon başarılıdır, işlem tamamdır.
Bu iki dizi aynı evrende geçer.
Gillian’ın anlatacakları bitmemiş olmalı ki Pluribus’ta
anlatmaya devam ediyor. Her ne kadar diğer iki diziyle aynı evrende geçmese de,
bilim kurgu, distopya filan olsa da mevzu aynıdır, Better Call Saul’ün devamıdır Pluribus:
kusurlu bir tanrı olan insanın içindeki iyilikle kötülüğün öpüşmesi, didişmesi,
savaşması…kafasına kötü'nün sopasını yiyen iyi'nin sopadan (kötü'den) hamile kalması filan.
Şimdiye dek 3 bölüm çıktı sadece, sadece 3 bölüm izlemişken yazdım bunları. Mevzular nereye evrilecek, merak içindeyim ancak muhteşem bir şeyin karşısında olduğum kesin gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder