22 Ekim 2017 Pazar

NE KADAR GERÇEKSİZ YAŞARSAK O KADAR İYİ

Bir kaza oldu.
Kaza eseri Özdemir Asaf'ın Lavinia'sının gerçek fotoğrafını gördüm.

Eski zaman, lise filan, Arkadaşım Şeytan'ı izliyorum, Ali Poyrazoğlu okur o filmde bu şiiri, çok da güzel okur. Hiç  duymamışım, film devam etti ama ben şiirde takılı kaldım, o neydi öyle ya! Şairin adını da söylemedi vicdansız!
Ertesi gün Sahaflar Çarşısı günüydü zaten, gittim antoloji karıştırmaya başladım. Şimdiki gibi Google'a yazmak yok o zamanlar çünkü Google yok, internet bile yok, hiç yok! Kitap karıştırmak zorundasınız.
Gariban öğrencilik günleri işte, kitaplığımda Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi henüz mevcut değil. Sadece garibanlıktan değil, hayli şiir kitabım vardı ama hepsi Divan Edebiyatı, Yahya Kemal'den sonrasına prensip olarak "gıcık" oluyorum, gençliğin verdiği ölçüsüz haşinlikle vezinsiz şiirlerin alayına birden karşıyım, okumuyorum hiç, Lavinia gibi ünlü bir şiiri bilmemem de bundan zaten.
Ama yani bu Lavinia da bir tuhaftı, bir içim suydu, farklıydı. Sonradan Özdemir Asaf'ın da diğerlerinden oldukça farklı olduğunu öğrenecektim.
Hasılı uzun bir araştırmadan sonra buldum, kitabı satın almadım ama tezgah başında şiiri ezberime alıverdim, kısacık zaten.

Bendeki vezinsiz şiire karşı önyargıların yıkılmasına vesile olan şiirlerden olan bu şiirin yazılmasına vesile olan kadının gerçek fotoğrafını gördüm işte bu akşam bir Instagram story'sinde... bir kazaydı çünkü kafamdaki Lavinia'ya hiç mi hiç benzemiyordu fotoğraftaki kadın, tam bir hayal kırıklığı.

Gerçekler böyledir işte, hayallerinize ateş eder, tuz buz eder, dağıtır.
Gerçek olmayanlar daha güzel...

Erdal Kınacı'nın fotoğrafı, ilk görüşte vurulduğum sayılı fotoğraflardandır, uzun uzun bakmışlığım çoktur.

Gerçek böyle değil elbette ama görür görmez "aha" dedim, "işte Suna Su"
Bir serçe gibi üşüyen Suna Su'nun "düşünür"ken çekilmiş fotoğrafı işte bu, ellerine de eylül bulaşmış!
Suna Su'nun gerçek fotoğrafını da gördüm ama asıl gerçek fotoğrafı buydu bana göre.
Aksini iddia eden kazanır evet ama benim için bu böyledir, kime ne?

Suna Su'dan daha yakın zamanda bahsettim blogda, blodaki ilk yazılardan biri de (baktım şimdi, 10. yazıymış) "Suna Su" isimli şiire yaptığım "cüretkar" analizdi.
Söz konusu olan şiirse öyle otopsi gibi analizlerden uzak durmak gerek, güzelliği düşünceyle kirletmemek gerek ama... yapmışım işte zamanında bir densizlik.
Bu şiir beynimdeki bir dolapta tek başına durur, yanına başka hiçbir şey koymam, kendine ait özel bir köşesi var, öyle bir benzersizlik hali, öyle bir tuhaf sevme durumu...

Aslında gerçek olmayanların gerçeklerden nasıl da daha güzel olduğundan dem vuracaktım ama Suna Su güzellemesine bağlandı final...olsun, ne kadar güzellesem az.

Ekleyeyim bari:

SUNA SU

eylül'ün cesedi çamurda yatıyordu 
gülhane parkı'nda bıçaklamışlar 
cesedin ağzından kan akıyordu 
kıpkızıl sakalları uzamıştı
suna su karanlıktan korkuyordu 
sıçramış uykusundan uyanmıştı 
kalbini sımsıkı elinde tutuyordu 
eylül'ün gözleri camlardan bakıyordu 
kirpikleri yoktu dökülmüştü 
suna su kalbinden korkuyordu

her sene bir eylül bıçaklanır 
ufuktan martılar dökülüşür 
sonbahar istanbul'dan utanır 
kanlı ellerini saklar utanır
elleri bir serçe gibi üşür 
ben hayallerimden utanırım 
suna su parça parça uyanır 
bulutlar parça parça düşünür 
her dakika bir roman yasanır 
her dakika bir yola düşülür 
öpüşülür öpüşülür öpüşülür

ufuktan martılar döküşülür 
denizin gözü kanlanmıştır 
içimdeki volkan uyanmiştır 
istanbul külrengi yıkanmıştır 
ben yalnızlığımı giyinirim 
suna su hayallerini giyinir 
ellerine eylül bulaşır 
kalbini bir yerlere koyamaz 
düşünür düşünür düşünür

Attila İlhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...