Çingeneler Zamanı filminin finalinde Perhan üstü açık bir
yük vagonunda sırt üstü yatmaktadır. Damadını öldürdüğü için
hayal kırıklığına uğrattığı öfkeli bir gelinin kurşununa gelmiştir. Yaralıdır,
kan kaybetmektedir. Ölmektedir.
Gökyüzüne bakmaktadır. Ne düşünerek bakmaktadır, bir şey
düşünerek mi bakmaktadır? Meçhul…sadece bakmaktadır.
Tren hareket ettiği için yattığı buğdayların üzerinde
sarsılarak trenle birlikte hareket etmektedir.
Bu dünyanın bir tarafından bir diğer tarafına istemsiz ve
gideceği adresten habersiz yolculuk etmektedir tüm bunlar olurken yani... Trenin
durduğunu göremeyeceği için nerede duracağının önemi olmadığını bilmektedir ve
bu yüzden nereye gittiğini merak etmediğini söyleyebiliriz. Merak ettiği başka
bir şey olup olmadığındansa habersiziz.
Planları mesela…suya düşmüş yahut düşmemiş, hepsi artık önemsizdir.
Plan yapmak ve uygulamak zahmetinden artık azadedir. Razı olacağı bir daha azı
ya da isteyeceği bir daha fazlası söz konusu bile değildir.
Ameliyat masasında yatarken ve henüz uyutulmamışken “iyi
ki tam anestezi oluyorum yoksa çok sıkılırdım ameliyat boyunca” şeklinde
aptalca bir düşünce gelmişti aklıma. Öyle ya, bir uyanacağım odadayım, ameliyat
olurkenki hiçbir şey yapmadan bekleme halinden sıkılmak zorunda olmayacağım. O da
düşünmüş müdür buna benzer bir şeyi? “Biraz sonradan sonra olacaklar artık beni
ilgilendirmiyor olacaklar.” Artık sıkılmayacağı için rahatlamış olabilir mi? Ölüler sıkılmaz mı? Sıkılır mı?
Bildiğimiz tek şey korkmadığıdır. Ölümünü gören insanın
ölümden korkusu olmaz.
Bunlar hep sembol tabi, ölüm gerçek de olabilir mecazi de…olan
şey aynı: şimdisizlik.
Şimdisiz insan geçmişe dönemediği gibi (kimse dönemez) geleceği
de bekleyemez. O yapamazken olur her şey…ama çok yavaş olur. Ağır çekim bir
başarısızlıktan başka hiçbir şeydir zaman. İstemeyi isteyemediği gibi zamanın
yavaşlamasına sebep olan şeylerden dolayı istememeyi de isteyemez. Upuzun ve
daracık bir sokağın en sonunda sokağın çıkmaz olduğunu öğrenmek kötü değil midir?
Öyledir. Dönecek yer de yoktur, ağır çekim bir geri geri gitme hüküm sürer
sokak boyunca. Başladığın yere döndüğünde de o sokağa girerkenki o sokağın seni
istediğin yere götürecek sokak olması ümidinden artık yoksunsundur. Elde var
eksi bir midir? Öyledir.
“Olsun” dersin, “ucunda ölüm yok ya!” Sen böyle her şeye “olsun,
olsun” derken o “olsun” dediklerinden birinin ucunda ölüm belirir bir gün
hakikaten. Öyle ya, Perhan vagonlardan birine atlayıp kaçmak için çıkmıştı
köprünün üstüne, tam da atlayacakken vurulacağını bilmiyordu ki, “kaçmak” diye
düşündüğü çok başka bir şeydi ki…kaçamadı ama ya da hiç düşünmediği bir yere
oldu kaçışı. Evrensel ahengi etkilemekte ne kadar etkili olabilir ki tek bir kişilik bir irade?
Ölüm falan yanıltmasın, karanlık şeyler değildir şuraya
kadar yazdıklarım, basit bir farkındalığın ifadesidir sadece. Özetle diyorum
ki; zaman içimizden geçer. Ve zamanın içimizden geçiyor oluşunu lüzumundan
fazla hissediyorsak şimdimizi kaybetmişiz
demektir, şimdisizlik hüküm sürmektedir…pek çok yerimizde.