21 Ekim 2013 Pazartesi

BUNLARDAN İSTİYORUM

-          Dinleyince öyle değilmiş hissi veren şarkı. Yara bandı da olur, takınca öyle değilmiş gibi olsun.

-          Gazla  çalışan araba. İki kere “aslan bee” demeyle 800 km yapsın. 

-          3 taksitte 5 taksit imkanı.

-          10-600 mm lens. F 2.8 sabit, max. 50 mm lens ebadında.

-          Kendinden şarjlı ümit.

-          “Seven” filminin adını  “sevme halindeki  insan” zanneden bayan. “Otosansür”ü de araba tamircisi sansa mesela. (Ciddi düşünebilirim… ama garanti veremem)

-          Olumlu bakan hesap makinesi.

-          İçinden kuşlar geçen kafa.

-          Ev yapımı mayonezli rus salatası. (Derin anlam falan yok, bildiğin normal bi istek bu ama nerden bulacaz?)

-          Felekten az kullanılmış mecaz.

-          Parayla saadet… ve para.

-          Konuşunca Mona Lisa’ya benzeyen haber spikeri. Susunca da kendine benzesin ama çok değil.

-          Sultan Makamı’nın çekimlerine devam edilsin… ne yazık ki bu da normal ama  imkansız isteklerden.

-          Şefkat modüllü kalorifer peteği.

-          Nedim’in vasfettiği dilber şehir üzerinde var olsun. (Meryl Streep hüznü + Winona Ryder hüzünlü-muzip zekası + Anne Hathaway  sınırdalığı + Sophie Marceau asaleti) Bkz. oha!

-          Acıtmayan gerçek, çelişmeyen hayal, çekişmeyen beyin.


-          Dursun bu musiki-i semavi içinde saz, leyl-i tarabda bir dahi mızrab uyanmasın. Hab da uyanmasın, özellikle o uyanmasın! 

11 Ekim 2013 Cuma

MELANKOMİK NOTLAR - 20

-          Bekliyorum. Geçmesini bekliyorum. Neyin geçmesini beklediğimi bilmiyorum. Neyin geçmesi gerektiğini, neyin geçeceğini de bilmiyorum. Geçen bi arkadaş vardı bizim işte…şimdi yok :p

-          İyi insanların bir çoğu çaresizlikten iyi. Kötü olmak için değil ama kötülük yapmak için zeka lazım, imkan lazım. İmkanlar kısıt, kötü olamıyor, mecburiyetten “iyi insan” işte… Çok var bunlardan.

-          Uyku düzeni diye bir şey gerçekten var. Bir çok gece uykumu düzüp kaçmasından biliyorum, kesinlikle var.

-          Susmak bir eylem midir? Evet ama tersten.

-          Kafayı anlamla bozduysan anlamsızlıkla dost olmalısın.

-          İnsan samimiyetsizliği tarafından bıçaklanmamış bir zarif an, bir küçük güzel hissediş için ne çektik be di mi Vasfiye teyze? Evet.

-          İnsanın hayatının en karanlık % 14.3’lük kısmının son % 14.3’lük kısım olmasının bir kötü tarafı da o yüzdelik dilimin artma eğiliminde oluşudur.  Sonda çünkü.

-          Şu fani dünyada becerdiğim bir scrabble işi vardı, son zamanlarda o da yalan oldu. Fazla açık alan bırakmadan oynamaları gerektiğini çözdü daimi rakiplerim…yenilip duruyorum!

-          Evime kısacık bir saksı çiçeği olarak teşrif edip vakti zamanında şöyle bir görüntü arz ettiği için bana “ne olacak bunun sonu, nereye doğru uzayacak?” dedirten çiçeğim-ağacım öldü...keşke demeyeydim öyle. Sağlam dallarını kurtarmak için suya koydum, onları da o pis beyaz hastalık vurdu. Salonun bir noktası var, oraya konan çiçeğe o beyaz hastalık vuruyor, bu 3 oldu! Lanetli nokta sendromu.





-          Haklı olma hastalığı diye bişi var. Yani yok da, ben uydurdum, var. Haklı olma ihtiyacı diye bir şey var mı bilmiyorum ama varsa da bu ihtiyacı bu düzeyde tatmin etmeye çabalamak doğrudan hastalıktır bana göre. İki grup insan birbirine tamamen zıt iki fikrin kendilerine ait olanının kesinlikle doğru, kesinlikle % 100 haklı oldukları kanaatindeler. Biri % 100 siyah, öteki % 100 beyaz yani. Sorun şu ki insan gözünün görebildiği 17 milyon civarında renk var ve siyah-beyaz ikilisi bu 17 milyona dahil değil. Çünkü onlar renk değil, renk olarak kabul edilmezler! Bu haklı olma rezilliğinin insanın evren-hayat içinde kendini tarif-takdim çalışmaları içinde yeri olduğu için oluyor tüm bunlar. Ayrıntıya girmek yersiz olur çünkü tek başına yazı konusu bu, yazarım belki bi gün üşenmezsem.

30 Eylül 2013 Pazartesi

MUTLU HAFTALAR ANASINI SATİİM

Dünya gözüme bazen ne alırsan bi milyoncunun vitrini gibi gözüküyor. Her şey satılık ve ucuz.

Ve içi boş ve gösterdiğini arz etmeyen, vereceğini vaat ettiği  ile verdiği arasında hep fark olan… çok fark olan… ve farklı suni ayrımlarda ayrılmış ama samimiyetsizlikte birleşmiş… samimiyetsizliği ortak lisan olarak ilan ve kabul etmiş.


Miş gibiler ikliminden bütün dünyaya çok mutlu haftalar, bu hafta çok mutluluk dolu olsun, süper olsun… hassiktir lan!

20 Ağustos 2013 Salı

BELAGAT


Şöyle bir foto buldum. Bir zeka küpü bir duvara yazmış geçmiş, altında imza bile yok bu belagat şaheserinin.


İnsanın dünyaya bağlanma şekli, aidiyet duygusu ancak bu kadar muhteşem tarif edilebilir. Hayran oldum ve çok kıskandım… çünkü bu kısa-öz muhteşemliğinde anlatma yeteneği bende yok, vır vır vır anlatacağım uzun uzun, örneklendireceğim falan illa! Helal olsun her kim yazdıysa.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

LA SPETTATRICE

Seyirci demek “la spettatrice”, İtalyanca. Aynı zamanda şu linkteki muhteşem filmin adı:

Filmden çok şiire yakın filmlerden.

Yanlış bir dünyaya açılıp duran bir kapıyı ya da bir dünyaya açılan yanlış bir kapıyı zorlayan kızın hikayesi.
Bütün hikaye kızın yüzü üzerinden anlatılıyor. Fabrika ayarları hüzne dayalı o muhteşem yüz de kelimelerden (kifayetsiz şeyler) çok daha yüksek bir beceriyle anlatıyor hikayesini.

Kaybolmak hatta yok olmak istiyor kız, daha doğru bir tabirle “içinde kaybolmak” istiyor. Aşkın semptomlarının depresyonunkilere çok benzediğini ve bu aşk hastalığına tutulmuş kişilerin aşktan kurtulmak için acilen kavuşmaya çalıştıklarını (vuslat aşkı öldürür) bu blogun bir yerlerine yazmıştım. İşte bazıları, (neden öyle yaptıkları başkaları tarafından pek anlaşılmayan bazıları, filmin sonunda kendisinin de anlamadığını söylüyor) aşktan kurtulmaya taraftar olmaz, acının tam ortasında durup durmayı yeğler. Paradoks gibi görünüyor ama değil, neticede Fuzuli’yi yöneten o temel duygunun akla yatan bir izahı var. Her ne var alemde aşk içre imiş...

Barda kendisine özendiğini söyleyen kız arkadaşına “neden?” diye sorup “kimseye ihtiyacın olmadan tek başına yaşayabiliyorsun” cevabını aldıktan sonra kelimelerle bir karşılık vermek yerine piste doğru kayıp gözleri kapalı bir şekilde kendini müziğin ritmine kaptırmasında saklı kızın çözülmezi-bilinmezi. O anki “ah bir bilsen ama nerden bileceksin ki... nasıl bileceksin ki hem sende bunu anlayabilecek donanım yok” bakışlarının içerdiği hüznün sebebi de kendisinin bunları anlayabilecek donanıma sahip olmasıdır...Donanıma sahip olmayan kız normal insan işte, herifin birini çok seviyor, kavuşmaya çabalıyor, farklı şehirlerde olduklarından yeteri kadar görüşemiyorlar ve aynı şehirde olmak istiyor falan...bir şehirde buluşunca da sevişiyorlar. Sevgilisinden başka kimseyle de sevişmiyor, bunu da aşk sanıyor. Mutluluk denen hazzın peşindeki sıradan bir arsız yani o kız arkadaş, bizim kız gibi değil.

Hasılı içindeki "nurlu kutu"nun kendisini terk etmesi korkusuyla kendisini anlamlandıramadığı haller içinde bulan kızın hikayesi...


Görsel muhteşemlik ve Barbora Bobulova'nın muhteşem oyunculuğu filmin şiirleşmesinde ana etkenler. Bir çok yerde nefes almayı unutarak izledim.

24 Haziran 2013 Pazartesi

ACILARI AYIRMAK

Bütün kapıları sıkı sıkı kapatırsan acı girmez içeri.
İçerideki acı da dışarı çıkamaz.
Acıda muhafazakar olmak da bir çeşit huzur değil midir?..

29 Mayıs 2013 Çarşamba

ÇIMACININ MELALİ

Elindeki halatı hayatın orasına burasına fırlatıp karayı bir türlü tutturamayan beceriksiz tayfa!
O senin işin değil, çık bir çay iç yukarıda, bak halat sırılsıklam.
Hem kara o tarafta değil....

8 Şubat 2013 Cuma

ARAF

Bu kısa hikaye, kavramları anlamaktan azat edilip anlamları kavramaya yazgılanmış bedbaht ruhların kısa hikayesidir:


Hayatı ve dünyayı anlamak için yola çıkan insanlar bir köprünün ortasında durup gökyüzüne baktı. Ne yöne gideceklerini kestirmeye çalışıyorlardı. Yönden anladıkları da iki taneydi, "ileri mi, yoksa geri mi?"

Hayatı ve insanları anlamanın yolcuları gökyüzüne baktıklarında bir köprünün tam da tam ortasında durmuşlardı. Gökyüzü onlara bir cevap vermiyordu, onlar da durdukça duruyordu. Bulutlar her zamanki gibi, gökyüzü her zamanki gibiydi. Onlarsa mükemmel bir hamle hayalindeydiler.

Anlamanın yolcuları gökyüzünün tam altında ve köprünün tam ortasında altlarındaki köprü gibi ve hatta köprü kadar durdular. Köprü kadar durağandılar ama "onun gibi sakin" değildiler. Gökyüzü ise onlar yokmuş gibi yapıyordu.

Hayatı ve her şeyi anlamanın yolcuları umudu elden bıraktı. Zaten kaç zamandır yaşamaktan anladıkları öylece durmaktı.

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...