14 Temmuz 2010 Çarşamba

üşümüz gökte o yalnız bulut

desen ki denizin tuzu
çiğ düşmüş kadife donlu patlıcanlar
desen ki kendilerinden karga çığlılarıyla kaçanlar
en fakiri en zengini çirkini ve orospusu
seni unutmuş olsun
sen ki üşümüş gökte o yalnız bulutsun
kıskanmadığın cömert bir maviliğin ortasında o
bildiğin yalnızlığın ellerinden tutmuşsun
desen ki unutulmuşsun

..................


sisler bulvarına akşam çöküştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık

...................

böyle şiir yazınca, hatta şiirleri parça parça yazınca daha havalı oluyor ihtimal...ama ondan değil başka bi şeyden dolayı yazmışımdır ben belki de.
arabeskin böyle tavan yaptığı günlerde gözüne dünya kaçmış ölümlüler gibi ordan oraya seğirtirken yapılacak son şey söylemek olmalıdır. söyleyesin çoksa en fazla şarkı türkü falan söylemelisin, şiir alıntıları falan yapmalısın...aksi türlüsü metal gözlüklere iyi gelmez.
içimizin derinlerinde bir yerlerinde bu dünyaya ait olmayan bir şeyleri taşıyor oluşumuz başlıca sorunumuzdur. başka bir alemden getirdiğimiz bu aleme ait olamayacak kadar gerçek ve kırılgan bir şeyden bahsediyorum. sorunun asıl sebebi bu olmakla birlikte sorunun aslı bu değil. o şeyin ağzına yesin de doysun diye bu dünyadan olan gıdalar sokuşturuyoruz ki bu dünyadan olmayan o güzel şey kusuyor haliyle. bu zorla tıkma işine sembolleştirme diyoruz. iyi...
sıkıldım, sonra yazarım belki...

türkü söylemek dedim ya...tam kapatırken aklıma geldi...

gezsem de dünyanın dört bucağını
vallahi gözüme yine boş gelir
gönül arzu eder dostu cananı
sızlar eski yaram gözden yaş gelir

el diyarı mesken olmaz insana
yürekten kul ise cananın sana
hal bilmez hoyratı sararsan cana
ağustos ayında başa kış gelir...


bedia akartürk çok fena güzel söyler bunu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...