Kendine yaşayacak bir şey bulmuş olanlar bir kenarda yaşarken ufak ufak bulduklarını, bulamamış olanlar öteki kenarda yaşıyor. Herkes yaşıyor işte ölüler hariç.
Bununla birlikte her şeyi yıkıcı bir kendinde olma halinde yaşayan bir tayfa var ki onların durumu tartışmalıdır çünkü onlar lüzumundan fazla bu dünyadadır.
Empati yoksunluğu bilgi değildir. Anlamamaktan bilgi doğmaz, bi bok doğmaz.
Sevilme ihtiyacı başkadır, sevmek başka. Karıştırmayın!
Öteki tekini bulmuş çorap gibi mutlu… gibisinden bir laftı.
Ağır saçmalık bu çünkü bir çorabın aradığı, öteki teki olamaz, bir ayak olur ancak. Eş olmanın şartı benzerlik değildir ki.
Bu hesapla Barış Manço’nun Kol Düğmeleri şarkısı da saçmadır, düğmeler gece iyiymiş de gündüz görev esnasında birbirlerine uzak düşüp mutsuzlanıyorlamış filan. (Çüş)
Bilakis sabah görev başladığında kol manşetine kavuşur da tamamlanmış olur her bir kol düğmesi, gece ayrılık. Böyledir.
Gözümün yaşı gibi düştü gözümden dünya. (Şem’i)
dizesiyle
Meyhaneler kapısı bahtım gibi kapansın,
Rindane bade içmek sensiz yasağ olaydı. (Harputlu Hayri Bey)
beytindeki benzetmeler aynı kandan. Birinde somut mecaza,
öteki mecaz somuta benzetilmiş.
Demek ki somut-mecaz arasında benzetmeler yapmak iyi
sonuçlar üretirmiş gibisinden salakça bir akıl yürütme mümkün tabi ama akılları
yürütmemek lazım böyle çünkü salakça. Formül yok, zeka var, muhayyile var.
Varsa var, yoksa yok.
Hangisi daha güzel peki? Valla ikisi de birbirinden güzel, ben seçemem. Bir de “bahtım saçlarımdan karadır” var aynı kandan ama o bunlar kadar güzel değil.
Kavgayı düşleyenler değil dişleyenler kazanır evet ama bazı dişler ısıra ısıra kaybetmeyi kazanır. Kazanmak diye neye dendiği de her daim müphemdir.
Nefes kesici bir şey ya çok güzeldir ya da boğazını sıkıyordur. Ya da ikisi birden.
Şu dünyada yarım kalmış tek bir işimin olmaması tamamlanmış bir işim olmamasından.
Comet filminde bizim Fiona (Emmy Rossum) diyo ki:
Gördün mü? İşte bu yüzden zamandan nefret ediyorum. Zaman
yüzünden susamlı tavuğumun tadını çıkaramıyorum. (Ağzı tavuk doluyken söylüyor
bunu, bir yere yetişmeleri gerek, aceleleri var) Keşke zamanı durdurabilseydim.
Ya da en azından şu an gibi ihtiyacım olduğunda dondurabilseydim. Gerçekten,
tamamen kurtulurdum.
Zaman bazlı sanatı biliyorsun, filmler, şarkılar filan,
hepsi zaman bazlı sanat. Bir başlangıçları, ortaları ve sonları var. Ve
başından sonuna görmen gerekiyor. O, zaman çizgisinde kısılıyorsun, ancak bu
şekilde tecrübe edebiliyorsun.
Ama tablolar… onların başı, ortası, sonu yok. Görmek
istediğini görmek istediğin zaman görüyorsun. Kısıtlama yok, sadece orada.