Ofisteyim internetle beraber, odada başka kimse yok .
Önce hafiften bir rüzgar esmiyor tabi ki, yavaş
yavaş sallanmıyor yapraklar ağaçlarda,
dışarıyı gören bir pencerem yok, İstanbul’u dinlemiyorum. Önce Facebook.
Tüketilmeden hemen önce fotoğraflanmış yemekler, bişi
bişi keyifleri, “mutlu bir hafta”lar, kalp resimleri, kocaman siyasi tespitler,
nefret beyanları, hassaten kediler ve hayvan hakları, sevgi cikcikleri, hayat reçeteleri, alaycı fikirler,
komik olmaya çalışanlar…. Herhangi bir fevkaladelik yok yani, okunan kitap
sayısında dünya ortalamasının 42’de biri, japonya’nınsa 150’de biri olmak şerefine
nail olmuş ülkem düşünmeye ve paylaşmaya
devam ediyor. Ülke bazında kimin kaç kitap okunduğunun nasıl sayıldığını merak
ediyorum. Japonlar ne paylaşıyor acaba, ne okuyorlar ki bu kadar?
Daha ciddi şeylere geçiyorum, internet gazetelerine,
ülkede ve dünyada neler olmuş?
Gazete ayrımı olmaksızın haberlerin ortak özellikleri
başlıklarının çok ilgi çekici bilgiler vaat ediyor olması. “Böylesi görülmedi”
falan. İçeriklerine tıklayınca başlığın vaadini boşa çıkartan şeylerle
karşılaşmaksa mukadder. Elmasını, ıspanağını bağırarak öven pazarcıların
seslerinin birbirine karıştığı pazar yerleri gibi gazeteler. Bütün sistem bir
reklamın görülmesi üzerine, tıklanma sayısı üzerine kurulu her şey. Beynim
acıyor. İlgimi gerçekten çekecek şeyler de olmamış zaten dünyada, birileri bir
şeyler söylemiş, bir başkaları bunu yalanlamış ve pek çok kişi ölmüş sadece.
Şimdi çingene vapurundakiler içeridedir hep, güverte
fazla rüzgarlıdır çünkü. Sevmiyorum kapalı vapur mekanlarını, nemli giysi
koktuğundandır. Obur martılarsa dışarıda rızık peşindedir, rüzgar umurları
değildir. Dünyanın bir yerlerinde birileri süt sağıyordur, ağaç görüyordur,
işini seven-sevmeyen pek çok kişi işinin başındadır şimdi. Çok fazla sayıda
kişi birilerini öldürmek istiyor, çok azıysa bunu gerçekleştiriyordur. Vakit
öldürmek isteyenlerin de istemeyenlerin de vakitleri ölüyordur. Herkes yaptığı
şeyi o anda yapılması gerekenin o olduğundan yüksek bir eminlikle yapıyor görünmektedir.
Şu sıralarda aşık olmakta olanlar bile böyledir, aşka düşmüş olanlarsa zaten
öyledir.
“Murad”ın yüksek tesirinden azade olmadığımı biliyorum,
yakın zamanda da bir hatırlamaya maruz bırakıldım. Bitmeyen bir şeyler var insanın
içinde, hem içe hem dışa doğru bir sonsuzluk, sonsuzluğun içinde ayrıca bir sonsuzluk.
Akşam ne yiyeceğimi düşünmedim, nerede olmak istediğimi
bile bilmiyorum.