6 Nisan 2012 Cuma

KARIŞIK İŞLER



Bir konu hakkında bir dünya konuştuktan sonra mevzunun konuşarak izah edilemeyeceğini anlayıp artık susmak gerektiğine kanaat getirildiğinde pat diye susmak mümkün olmaz ya hani…bir şekilde bir yerlere bağlama mecburiyeti vardır hani…konuşmaya biraz daha devam etmek mecburiyeti vardır.
İşte o bir yerlere bağlama zahmetinden firar etmek için konuşurken birden durup “karışık işler ya” demeyi adet edindim kaç zamandır.
Bu da o “karışık işler”in fotoğrafı işte.

Not: işler aslında çok daha karışık...iyimser oldum ben :p

5 Nisan 2012 Perşembe

İNSAN YÜZDE DOKSANSIZ NOKSAN

Soldan sağa beş harfli, bir şeyi şiddetle istemek.
Aşk.
Uymadı mı? Uymaz, hiçbir yere uymaz, ama gene de “aşk” yaz sen…uyarına getirir kalan iki kutucuğa iki harf uydururuz...belki yani…bir gün.
Gökyüzününki cila istemez bir parlaklıktır yahu, iş ki gözün olsun yahut gözün gökyüzünde olsun… ve sessizdir de kulağı olmayana…gökyüzü.
Yani bize lazım olan göz kendi gözümüz değildir, kulağın duymadığı ise en derin müziktir.
Beri yandan fizik kanunları bir şeyleri bir şeylerle çarpar çarpıştırır ölü kuşlar atar insancıkların önüne , bu hep böyle olur, malumdur bu elbette ama dediğim bu değil. Bir bardak demli çayda erir tekmil fizik kanunu… iş ki çaydan anla.
Çaydan anla, yağmurdan dinle, duymuyorsa kulağın kimseye lazım değilsin. Duymayan kulak gereksizliği gibi geçer ömrün, geçmesin.

Günlük düşünce mesaisinde bir konuyu düşünme oranı % 20’yi geçmeyen kişiye “rahat” denir. Bazılarının rahatlığı doğuştan bazılarınınki sakatlıktandır. Kağıdı icat etme rahatsızlığını gösterene ise “insan” denir. Günlük düşünce mesaisinde konulardan birinin düşünme oranını % 90’lara çıkartana da “insan” denir ama aslında insanlık göreceli değildir.

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...