31 Mayıs 2016 Salı

PIRKALAMAAA!

"Ne hoş bir güzelliği vardır, hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin!.."
Virginia Woolf

Çok takıldım buna son zamanlar, bir şekilde hatırlatıp duruyor kendini bana bu söz. 2 önceki yazıda da kullanmışım nitekim. Hiç Woolf okumadım fakat Kızgın Damdaki Kedi’yi izledim. (Off ne filmdir o!) Sadece o film üzerinden bildiklerim bu cümleyi yüksek bir öykünme ile kurduğunun idrakine varmaya kafi.

Benim Photoshop öğrenmeme çok katkısı olmuştur bir arkadaşımın sürekli “pırkalama!” ikazlarının. Ben fotoğraf daha güzel olsun diye müdahale üstüne müdahale yapma eğilimindeydim Photosohop’ta ve o uğraştıkça bozduğumu söylerdi hep, “pırkalamasanaaa!” diye kafama vura vura çok daha az Photoshop yaparak çok daha iyi Photoshop yapmayı öğretti bana zamanla… sadece uyararak. Az ama öz, az ama yerinde müdahaleler yapmak lazımmış ki aynen de öyledir.
İşte böyle daha güzel olsun diye pırkalaya pırkalaya boka dönmüş hayatlar var. Niyet kötü değil, sonuç berbat. Muhtemeldir ki Woolf abla da parlak bir pırkalama üstadıdır. Son hamlesi de ceplerine taş doldurup suya girerek intihar etmek olmuş.

Bize ne ırs-i peder ne servet ü ne cah kalmıştır,
Şuun-ı hikmete karşı bir eyvallah kalmıştır.

Bunu söyleyen Sultan Veled, Mevlana’nın büyük oğlu. Öyle bir babadan ona kala kala bir eyvallah kalmış ki eğer gerçekten öyleyse…büyük mirasa konmuş! Nitekim kardeşi Alaattin bu mirastan hayli nasipsiz olmalı ki Şems’i öldürmüş.

“İslam” kelimesi “teslim” kelimesinden gelir. Müslüman, teslim olmuş kişidir.
Allah sonsuz bilgiye sahip olduğu için kaderi Allah’ın yarattıklarının başına gelecekleri daha onları yaratmadan biliyor olması…şeklinde tarif etmek mümkün. Kadere iman bu sebepten imanın şartlarından, kadere iman Allah’ın bilgisinin sonsuzluğuna iman etmek demek çünkü. Ve Müslüman “teslim olmuş kişi” demek ise.. bu teslimiyet nasıl Allah’a ise…aynı şekilde olan şeylere de teslimiyet demek. Bunun kadercilikle falan ilgisi yok ki kadercilik denen şey insanların idrak zorluğundan dolayı “uydurduğu” bir şeydir zaten. Kader var ama kadercilik yok…olan şeyleri eyvallahla karşılamak var.

Yaani…az ama öz pırkalar da abartmazsan bu pırkalama işini…hafif adımlarla, gülümseyerek sittirolur gidersin şu gözünü sevdiğimin dünyasından….ve Woolf’un hayranlığını kazanırsın. Ve benim.

20 Mayıs 2016 Cuma

MELANKOMİK NOTLAR - 28

Trivia Crack’a sardım son zamanlar, Facebook hesabınla girdiğin bir cep telefonu uygulaması, bilgi yarışması. “İzmir’iler simite ne der? Gevrek mi der? Çekirdeğe çiğdem diyen kimdir? Boyoz nerenin çöreğidir?” şeklindeki sorulardan illallah geldi! Nedir arkadaş İzmir’lilerin bu tuhaf hali? Orada askerlik ederken de sıkılmıştım bu kof kibirlerinden. Çekirdeğe çiğdem demeyi bi spesiyalite sanıyorlar!  Ha bi de Alex de Souza soruları var, onlar da fena. Yok kimin heykeli dikildi, yok Alex nasıl da süperdi?…Bi sakin olun daa! Ki ben de Fener’liyim, severdim de Alex’i ama yeter! Stoplazma soruları var bi de. Adam belli ki öğretmen, sınavda çocuklara sorduğu mitokondriyi, ribozomu genel kültür sorusu diye hazırlamış dayamış. Onlardan da gına geldi fena. Bi de sözüm ona eğlence soruları var, “bilmem hangi dizide Buse karakterini kim oynamıştır?” Ne biliyim lan ben? Ben o dediğin artisi ne tanırım? Camda görsem taş atarım, o derece mevzuya uzağım! Film sorsalar eyvallah, alayı bende ezber de…diziler fena! Bu sebeptendir ki eğlence kategorisi en kötü kategorim. Ne Trivia Crack’mış, yaz yaz bitmedi! Müştekiysem demek…birikmiş.

Ayfon’a mantalite olarak gıcık olduğum için androide geçtim…anam ne zormuş ona alışmak! Bunca senelik “yeni telefona alışmacısı”yım, böyle zor alışma görmedim! Bi kere Ayfon avcumun içine sığıyordu, bu televizyon gibi, parmağım uzanamıyor ekranın öteki köşesine.  Sonra beni cezb etme sebebi olan kavisli ekran (görünümü çok zarif gerçekten telefonun) başıma bela oldu, o kavise denk gelen yerlerde basılacak yerler var, basıyon basıyon tepki yok…menüler de bi acayip, her yer her yerde. Du bakalım, alışacaz. Olmadı eylülde 7’si çıkıyormuş, dönecez geri el mahkum.

Suzi’yi tıraş ettirdim geçen gün, hayatında üçüncü kez narkoz yedi. Önceki narkozlar gibi davrandı yine, ayakta duramıyor ama illa kucağıma gelecek. Normalde de gelir ama en fazla 10-15 dakika sonra sıkılır gider, sonra canı isterse gene gelir… narkoz etkisindeykense hiç inmek istemiyor. Ha bir de eve biri geldiğinde anında satar beni, sahibinin ben olduğumu hissedemem, ben neysem başkaları da o onun için, öyle sosyaldir, kaçmaz insandan. Narkozlu akşamında arkadaşım vardı evde, kucağına almak istedi falan…yok, illa bana gelecek, illa benim kucağımda yatacak.
Durumu iyi olmadığında belirginleşiyor bana ihtiyacı. Yürek burkan haller benim için bu haller, Allahtan bir iki güne geçiyor.

Yanlış anlama rekoru kırdım yakın zamanda ama sonuçlarlar hep hayır oldu :) Arkadaşım konser için “bilet alayım mı?” diye sordu, bi kaç isim geçti, “tamam” dedim. Pj Harvey konserine gideceğiz diye biliyordum ben. Tanımam ben bu hatunu ama hakkında iyi şeyler duymuşluğum vardı… Yutup’dan bi açıp bakayım nasılmış dedim, açtım. Metal coverları yapıyordu piyanoda, bayıldım, ilk dinlediğim parça da şu:
Zaten aşırı severim bu parçayı, muhteşemdi. Sonra baktım bayağı bi coverlamış arkadaş, dadandım…sonradan anladım ki bu kız Pj Harvey değil Viktorya Yermolyeva diye Ukrayna’lı bi kızmış, ona ayılıp bayılıyormuşum.
Sonra konser saati geldi. Başlamadan 15 dakika önce öğrendim ki konser Pj Harvey’nin değil Joshua Bell’in konseriymiş :) Değil itirazı olmak, canıma minnet bir durumdu :)
Hasılı Pj Harvey zannettiğim hiçbir şey o değilmiş, ama sonuçlar mükemmel. Keşke bütün yanılgılarımın sonuçları böyle olsaydı.


5 Mayıs 2016 Perşembe

KÖR ÇİTA SENDROMU

Yoktu böyle bir sendrom, artık var, sayemde :) Bir arkadaşımla konuşurken spontane yaptım bu ilmi keşfi.

Arkadaşımın kafası bir adama takılı lakin işin oluru pek var gibi değil. Adamın “muhtemelen” ilgilendiği bir kızın insta profilini gösterdi bana biraz üzgün…kurcaladım ben de, fotolara yazılara falan baktım…
”lann” dedim, “bu herif sana değil de bu kıza bakıyorsa hakikaten…bırak lütfen baksın! Tek başına yetersizliğinin ispatıdır yani şu kıza kafasını çevirip bakması, seninle işinin olmaması da hayırlıdır.” dedim. Kız nasıl diyim, biraz fazla yüzeysel, fazla piyasaydı, fiziksel görünüm olarak da arkadaşımın yakınından geçemezdi.
Sonra çitaları anlattım :)

Çitalar kalori hesabı yapan hayvanlardır. En hızlı memeli (110 km/h falan) ünvanına sahip bu muhteşem canlı koşarken aşırı kalori harcadığı için peşinden koştuğu avdan alacağı kalorinin koştuğuna değmesinin hesabını yapar. Yani söz gelimi bir tavşanı 3 km kovalarsa tavşandan alacağı kalori koşarken yaktığı kaloriden az olacağı için tavşanı 1 km’den fazla kovalamaz…ama bir geyiği 5 km bile kovalar! (Km örnekleri atmasyon-örnek, yoksa nerden bileyim tavşanı ne kadar kovalar?) Sadece hızlı değil aynı zamanda akıllı hayvanlardır yani, adamına göre muamele ederler!

“Eee ne alaka?” dedi, “ne ilgisi var çitaların benim işimle?”
Dedim: Senin adamda kör çita sendromu var.  :)

Kör çitalar, adı üstünde kördürler. Var olan şeyleri göremedikleri gibi olmayan şeyleri de var zannederler. Tavuğu kaz, geyiği tavşan zannederler. Halisünatif bir inkar içindedir bütün her şeyleri.  Koca bir geyik için kıllarını kıpırdatmazken kıtipyos bi tavşanın peşinde helak olurlar, beyhude koşular içinde geçer ömürleri.
Yani eşek için hoşaf neyse, arkadaşımın göz ardı edilemez ışıltılı zekası, entelektüel donanımı, üst kalite-seçkin karakteri, üstüne güzelliği bu kör çita için o idi. Bu kız bu adama fazla idi yani, net!

Önce biraz ağrına gitti sanki ama hoşuna gitti sonra, güldü, “hakikaten yahu” dedi :)
Buraya kadar iyiydik de sohbetin tam burasında bombayı patlattı, “e sen de kör çitasın o zaman” dedi. Bir anda buz kesti yüzümdeki gülümseme, öyle dondu kaldı! Yorum yapmadım, gözlerimi kısarak kötü kötü bakmakla yetindim…ve konuyu değiştirdim hemen, bu saçma sapan mevzuyu devam ettirmenin manası yoktu.
E yani başkasına sokarken iyiydi de, iğneyi etimde hissetmekten pek hoşlanmadım haliyle.

Neyse işte, bir hakikati ifşa etmekle kalmadı, bilim dünyasına da yeni bir keşif hediye etti bu sohbet. Çok şükür :)


Sonradan not:
Unuttum demin söylemeyi, sonradan dua ettik bi de beraber:
Bize etine buduna sağlam geyikler ihsan eyle Ya Rabbi.
Amin.
Kıtipyos tavşanları bizden ırak eyle Ya Rabbi.
Amin.
Arada yanılsak da çok da mal olmayalım, bizi mallıktan muhafaza eyle Ya Rabbi.
Amin.
Bizlere sağlıklı bir liyakat değerlendirmesi için zihin ve göz açıklığı,feraset, basiret ihsan eyle Ya Rabbi.
Amin.
Sadakallahülazim.

Öne Çıkan Yayın

ÇOK GÜZELSİN GİTME DUR NOKTASI

Şahsi tarihimizin tekerrür ede ede gözümüze sokmaya çalıştığı toplamda sadece tek bir şey vardır belki de: O aslında öyle değil. Taz...